dünyadan haberler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dünyadan haberler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Aralık 2010 Cuma

2010 YILININ EYLEMİ!...



Uploaded with ImageShack.us

Time Dergisine rağmen yılın adamı bütün Dünyada Julian Assange idi.Türkiye'de ise bakanı yumurta yağmuruna tutan öğrenciler.AKP'liler toplumun çeşitli kesimlerinde ne büyük bir mide bulantısı yarattıklarının farkına varmalarına neden oldu bu olay...Yandaş medyanın bütün karalama kampanyalarına rağmen bunun terörle,şiddet eylemi ile ilgisi yoktu.Bir eylemin şiddet içermesi ile şiddet eylemi çok farklı şeyler...Her eylem aslında şiddet içerir...Bağırıp çağırma,hatta basın açıklaması bile..Yumurta fiziksel bir zarar vermiyor,ama rezil kepaze ediyor bu da bir gerçek.Fakat şimdiki iktidar,her türlü rezilliği yapsa da rezil olmaya tahammülü yok görüldüğü kadarıyla..Anti demokratik uygulamaların,baskıların sürüp gittiği;üniversite özerkliğinin her geçen gün,eskiyi bile aratacak şekilde devam ettiği,haraçların sürekli artırılarak eğitim yerlerinin ücretli ticaret hanelere dönüştürüldüğü üniversitelerde gençler çiçek atmayacaklardı herhalde...Öğrencilere bir kez daha "ellerinize sağlık" diyoruz...

20 Kasım 2010 Cumartesi

Güler misin Ağlar mısın?


(2010 yılının 200'üncü yayınını da koymuş olduk böylece..Helal bana..Helal bereketli hareketli 2010 yılına...)

GÜLER MİSİN?

Bu kadarı da ancak komedi filmlerinde olur!..Dubai'den havalanıp Hindistan'ın Güneyindeki Mongalora iniş yapan uçak,pistten çıkıp yere çakılmış..Sonuç:158 ölü sekiz kişi yaralı...Karakutunun incelenmesinden pilotun yolculuğun büyük bölümünü uyuyarak geçirdiği anlaşılıyormuş...Hatta cihazdan horlama sesleri çok açık bir biçimde geliyormuş..."Uyku sersemliği" ile piste yanlış açıyla inişe geçmiş..Yani avlamayı düşündüğü tavşanı ağaca bağlayıp nişan alan,ama bağladığı ipe isabet ettirerek hayvanın çözülüp kaçmasına neden olan beceriksiz avcının durumunda olduğu gibi:))Anlaşılan pilot hemen hemen bütün yolculuklarında uyuyormuş...Birden bire uyku sersemliğinden kurtulup "ıskaladığını" anlayınca "pisti geçtik...Aman Tanrım" diye bağırmış!Yardımcı pilot,uçağı tekrar kaldırıp indirmeye çalışmış,ama iş işten geçmiş tabi..Peki yardımcı pilot ne yapıyormuş kaptan uyurken?..Anlaşılan horlama seslerinin bir kısmı da ona aitmiş:)))

AĞLAR MISIN?

POSTA GAZETESİNDEKİ HABERİN DEVAMINI OKUYALIM:
Havayolu şirketlerinin pilotları aşırı çalıştırması yüzünden pilotların uçuş sırasında uyuyakalması, uçak kazalarının baş nedenleri arasında yer alıyor. Dünya çapında pilot sendikaları, pilotların çalışma saatlerinin azaltılması için mücadele ediyor. Son 15 yılda 10’dan fazla ölümcül uçak kazasının pilot yorgunluğundan kaynaklandığı belirtiliyor.

Haberi okumak için Tıklayın

11 Ekim 2010 Pazartesi

Plajlar ve Sahiller partisi lideri Kılıçdarzade Gandi Kemal




Yav biz sosyalistler nedense bu Kemal'den bir Gandi çıkacağına bir türlü inanamadık...Aslında CHP'nin de yoksul ve ezilenlere yakın bir parti olduğuna bir türlü inanamıyoruz nedense..Referandumda oy kullanmadık.Anayasa değişiklikleri konusunda itirazımız çoktu;ama sırf bu CHP ile aynı saflarda yer almamak için "hayır" oyu kulanmadık.Nitekim öyle bir tablo çıktı ki,referandum sonrasında,evet demesek bile hayır diyerek plajlar ve sahiller tarafında yer almadığımıza şükrettik.Bir defa daha sormak lazım:Sıcak denizler ve plajlar,Türkiye'nin şeriata ve gericiliğe karşı gözü açık ve külyutmaz kesimi midir?Bizim aymaz sosyal demokratlara göre öyle..Oysa onlar "gaflet ve delalet" içindedirler "hıyanet" içinde oldukları söylenemese de.Plajlar ve sahilerin AKP aleyhtarı bir görünüm sergilemesinin kökeninde "ekonomik" bir sebep mevcuttur modern cumhuriyetle ilgili kaygılardan önce.Bu kesim turizmden para kazanmaktadır ve şehrin içinde plaj kıyafetleri ile gezinmeye alışık Avrupalı ve Türk turistler bu kesimin ekonomisinin ayrılmaz parçasıdırlar.Biraz daha açık söylersek,ege ve akdeniz kıyılarının turizmle geçinen insanları,AKP iktidarının ileride alkollü içki satan yerlerle ilgili düzenlemelere giderse,bölgeden turistlerin kaçabileceği ve bölge ekonomisinin çökebileceği kaygısı yaşamaktadırlar.CHP'yi desteklemelerinin birincil nedeni budur.Fakat Türkiyenin büyük bir kesiminde kitle desteğinden büyük ölçüde kopmaktadır CHP.Nedeni ise açıktır.Emekçilere ve yoksulara uzaklığıdır.Yoksullara yeşilkartçı ve bedava kömürcü AKP'den bile daha uzaktır.Tarihinin hiç bir döneminde gerçek anlamda bir sosyal demokrat olamamasıdır.Hatta tutarlı bir demokrat bile olamamaktadır CHP.Çoğunlukla sivil olmayanlara,militer eyilimlilere sırtını dayayarak ayakta kalmaya çalışmakta,tutarlı bir demokrasi fikrinden bile aciz görünmektedir.CHP'nin sol gibi göründüğü tek dönem,12 eylül öncesi dönemdir.Ancak o zamanlar Türkiye'de çok güçlü bir sol dalga vardı ve CHP de bu dalganın dışında kalamamıştı.Onca yoksul,kültürel hakları gaspedilmiş kürtler nezdinde sefilleri oynamaktadır,nerede ise yoktur.Kılıçdaroğlu ilk zamanlarda yolsuzluğa ödünsüz bir şekilde gidebilecek namuslu bir siyasetçi izlenimi yarattığı için bunca ilgi odağı olmuştu.Fakat zamanla gördük ki,Baykal'ın CHP'sinden pek farklı olmayacak onun önderliğindeki CHP.Keşke sosyal demokrat olabilse gerçek anlamda CHP.Güçlü bir sosyal demokrat partinin olduğu bir ülkede solun da güçsüz olması mümkün değildir.Ama bu tip bir Gandi bize lazım değil...

16 Eylül 2010 Perşembe

Referandum Sonrası Akılda Kalan Sorular!...




Kafamı kurcalayan altışar şıklı halkoylaması problemleri!...

1)"Önemli olan boy değil soy!.. soy!.." diye haykırıyordu Kasımpaşalı Tayyip-ül Recep.Gandi Kemal boyunun ölçüsünü mü almış oldu halkoylamasında?ya hayır oyları fazla çıksa idi?..Soyunun ölçüsünü mü alacaktı Tayyip-ül Recep?...

2)Mitinglerde birbirine laf sokma yarışına girmişti ya bunlar...Kasımpaşalı Tayyip-ül Recep "önemli olan boy değil soy!.. soy!.."lafına karşı Gandi Kemal,"önemli olan boy değil işlev!..işlev!" deseydi,daha mı terbiyeli bir yaklaşım içinde olurdu?...

3)Tayyip-ül Recep "taraf olmayan bertaraf olur!" diye tehdit savuruyordu ya..Peki ne fener,ne gassıray,hiçbir takımı tutmayan bir adam "bertaraftar"mı olmak zorunda idi bu durumda?...

4) "Taraf olmayan bertaraf olur!"diyen Tayyip-ül Recep,halkoylamasının sonucu belli olunca,"Fvet diyen de hayır diyen de kazandı...Türkiye kazandı!" dedi.Peki bertaraf olanlar nolacak?..Türkiye kazandı denildiğine göre onlar yurtdışına mı sürülecek?

3 Eylül 2010 Cuma

KADİRİZM ÜZERİNE



Kadirizm nedir?Bir yaşama biçimi midir?Bir felsefe midir?Hayata karşı bir duruş mudur?Kadirizmi tanımlamak öyle kolay değil,ama Kadri İnanır’ın çağrıştırdığı bir çok şeyle ilintili olduğu kesin..Akla, fikirlerden çok bir imajı getiriyor Kadirizm..Galiba ünlü aktörün,sanat yaşamındaki belli bir filmden sonra başlamış olan bir şey bu,yanılmıyorsam.Altmışlı yılların ortalarında başlayan sinema kariyerinde kendi kuşağının en yetenekli oyuncularından biri olarak bir çok film çeviriyor,”Selvi Boylum Al Yazmalım” ile zirve yapıyor,ama gel gör ki, Türkan Şoray’la birlikte çevirdiği “Devlerin Aşkı”ndan sonra bir haller oluyor ona.Gilda’nın serbest bir uyarlaması olan bu filmde,köpek hırlaması,aslan kükremesi ve yılan tıslamasına benzer bir tavırla konuştuğu,insanı tedirgin edecek kadar vahşi göründüğü bir üslup geliştiriyor.Öyle ki,dost, düşman,erkek ,kadın herkesi tehdit etmeye başlıyor.Arkadaşının kızkardeşine sinirlenip “çalma o şarkıyı” diye bağırıyor,kadın dinlemeyince elinden gitarı çekip alıyor..Kırıyor muydu acaba?..her önüne geleni azarlıyor, fırçasını atıyor..Acaba hızını alamayıp bu filmin setlerinde gerçekten Türkan Sultanı tokatladı mıydı?Neyse efendim,bu filmle o Kadirizm dediğimiz müthiş olayın temelini attı.Bundan sonra da hep benzer tavır ve edalarının egemen olduğu bir üslubu benimsedi.Her filminde biraz daha hırçın,saldırgan,vahşi ve maço,hatta giderek psikopat,ruh hastası bir görünüm aldı.Öyle ki,oynadığı en iyi roller de,Kadirizme en yatkın olanlarıydı.Aklıma “Med Cezir Manzaraları”ndaki manik depresif psikoz tiplemesi geliyor.Bir de “Film Bitti”nin psikopat aktörü.Onun o hırçın,maço edaları hayatına da egemen olmaya başladı.Kadınları dövdü,paparazzileri tartakladı.Çelik’in manken oyuncu sevgilisine tecavüz girişimi iddiaları ile de gündeme geldi.Kadir İnanır,sayısız aşklar yaşasa da,magazin dünyasında görünmüyordu artık.Paparazzileri dövmekle kalmayıp faci şekilde tehdit ediyordu söylentilere bakılırsa.Kadınlara,eşlerine,sevgililerine nasıl davranıyordu bunu da pek bilmiyoruz.Acaba o kadınlar arasında esaslı bir sopa yemeden kurtulanı var mıydı, hiçbir fikrim yok.Belki sandığımdan daha naziktir onlara karşı, istekleri yerine geldiği sürece..Adamın günahını almak istemem,belki gündelik hayatında yumuşak huylu bir adamdır.Ama bu imajı yaratan kendisi,insanlarda elinde olmadan bu çeşit izlenimler bırakıyor.Mesela Komiser Şekspir’de rol gereği giydiği prenses elbisesi onu ne kadar çok germişti,inanmayan izlesin o sahneyi.Acaba o sahneden sonra yaşadığı stresi atmak için yönetmen Sinan Çetin de dahil,herkesi tokatladı mıydı?Yani Ben Kadir İnanır’ı,günde bir iki kişiye sopa çekmeden duramayan bir adam olarak hayal ediyorum hep.Her halde Kadirizm dedikleri bu imaj olmalı.

Anketlerde hala,kadınların gözdesi erkek tipi çıkıyor.Yaşı epey ilerledi,ama maşallahı var,o sinirlenip vahşi bir hayvan şeklini aldığı zamanlar hariç ,çekici bir adam olmadığını kim iddia edebilir?Eh,kadınlar nezdindeki popülaritesini yine kadınların kendisine borçlu olduğuna göre,kimbilir kadınların çoğunda,sopa atan erkeklere karşı ciddi bir zafiyet vardır.Yıpranmamış gözüküyor,o nedenle hala film ve diziler için başrol teklifleri alıyor.İçine atmayan,etrafındaki insanları cezalandırıp tehdit eden baskın maço tiplerin yıpranmadıkları ve geç yaşlandıkları söylenir.Neyse,çok küçük bir ihtimal de olsa,bu yazdıklarımı okuması ve milyarda bir olasılık olarak bir gün karşılaşmamız,yazdıklarımdan dolayı beni hatırlaması olasılığı var..Neme lazım,nolur nolmaz!...İleri geri konuşmayayım iyisi mi,eli de çok ağıra benziyor…

Şimdi “nereden geldi bu Kadirizm üzerine yazma fikri?” diye soranlar çıkabilir.Sinema Dergisi’nin eylül/2010 sayısında kendisi ile yapılmış,anket formunda bir söyleşi var.Her ay başka bir sinema kişisine sorulan Standard sorulara onun verdiği yanıtlar,”Kadirizm” meselesi konusunda kafamı iyice karıştırdı.Şimdi bu sorulardan bazıları ve İnanır’ın verdiği yanıtlara bakalım…
Soru:Favori filmleriniz nelerdir?
Cevap:184 tane filmim içinde çok favori filmim var ki,onları sıraya koyup birkaç tanesini ayırmaya vicdanım el vermez.
(Ne vicdanlı adam!...Oysa soruda favori filmleri soruluyor,kendi çevirdiklerini değil,seyrettiği filmler içinde en beğendiklerini)

Soru :Favori yönetmenleriniz kimlerdir?
Cevap :Çok yönetmen severim.Çoğuyla da güzel filmler çektik ama Şerif Gören tek favorimdir.(bu defa yine,çalıştığınız yönetmenler arasında en sevdiğiniz hangisi olarak anlamış soruyu!..)

Soru:Hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?
Cevap:Yerli oyuncuların hepsini severim,özellikle bu mesleği seçtikleri için.(…)Yabancılardan da Marlon Brando ve Gian Mario Volonte’yi severim.(bu defa soruyu doğru anlamış gözüküyor,ama sanki soruyu “oyunculuk mesleğini sever misiniz?” şeklinde anlamış gibi…)

Soru:Yarısında çıktığınız film var mı?
Cevap:İş ahlakım gereği hiçbir filmimi yarım bırakmam.Bırakmak zorunda kaldığım filmler oldu ama bu oyunu sezip fırsat vermedim,içim kan ağlayarak.
(Burada sinemada izlerken sıkılıp çıktığınız film oldu mu?Şeklindeki soruyu,yine kendi filmleri ile ilgili bir soru olarak anlamış!..)

Soru:Sizce son on yılın sinema olayı neydi?
Son çektiğim “Son Cellat” filmine vizyondayken 18 yaş sınırı getirildi.Hem de devletten çekilsin diye para yardımı almış bir filme…
(Müthiş!..Son on yılın sinema olayına bak abi..Bence bu, son on yılın değil,150 yıllık sinema tarihinin olayı!...)

Soru:Hangi konuda güçlüsünüz?
Cevap:Ezilen her insanın yanında olmak ve onu ezenlere tepkimin sert olması.
(Babaların babası,ezenlerin ezeni!...Sert tepkisinin ne kadar korkunç olabileceğini hayal bile edemiyorum.Hayatımda ilk defa ezenlere acıdığımı hissediyorum!...)

Soru:Hangi konuda zayıfsınız?
Cevap:İyi insan olmak için verdiğim kavgada zaman zaman zayıf düşerim.
(Kavgada dediğine göre iyi insan olmak için çok sopa atıyor..Ee yani,zaman zaman yorgunluktan zayıf düşmesi normal bence)

Soru:Ölümden sonra ne var?
Cevap:Bıraktıklarım…Filmlerim…Yeni teknoloji ile hep yaşayacağım,sadece bedenim olmayacak.
(Bu da insanların daha az sopa yedikleri bir dünya anlamına geliyor her halde!...)

Soru:En büyük hayaliniz nedir?
Cevap:Dünyadaki bütün insanların hiç acı çekmeden yaşaması.
(Bu fantezinin gerçekleşme olasılığı,o hayatta olduğu sürece sıfır!...Ölümünden sonra milyarda bir olasılık da olsa,belki…)

Soru:Bundan 10 yıl öncesine dönseniz kendinize ne öğüt verirdiniz?
Cevap:60 yıldır kendime “İyi insan ol” öğüdünü hiç geriletmeden uygulamaya çalışıyorum.
(Altmış yaşlarında olduğuna göre kendine iyi insan olma öğüdünü anne rahminde ya da bir emzikli bebek iken vermiş olmalı..)

Soru :Sabırsızlıkla beklediğiniz bir film,konser,sanat olayı vb var mı?
Cevap:Bütün sanat olaylarını izlemeye çalışıyorum.Bir sanatçının tek beslenme kaynağıdır çünkü.
(Ama önceki sorulara verdiği cevaplara bakılırsa,kendi içinde olduğu sanat olayları hariç hiçbir sanat olayını izlemiyor.Sinemaya gitmediği de kesin gibi..Marlon Brando öldüğüne göre bundan sonra da gitmeyecek..Kendi filmlerinin galaları hariç)

Soru:Hayatınız bir filme çekilse adı ne olurdu?
Cevap:Hayatım iki saatlik belgesele çekiliyor Hüseyin Karabey tarafından.
(Adı Kadirizm olur muydu?Valla Kadir İnanır’ın beğenmeyeceği bir film olursa vay Hüseyin Karabey’in haline!...)

Neyse efendim…Nedir bu Kadirizm?Benim kafam daha da karışmış durumda bu önemli konuda…Ben çözemedim.Çözen olursa bana da anlatsın…

26 Haziran 2010 Cumartesi

Google’a alternatif arama motoru abiler!…Ey Türk!..Titre ve Milli Motoruna dön!…

millimotor

 

  İki sene kapalı kaldıktan  sonra Youtube yasağının kaldırılmasından daha doğal birşey olamayacağını düşünüyorduk.Çünkü örnek aldığımız Avrupa’ya bu yasak yüzünden rezil olmuştuk.Adamlar resmen bizimle dalga geçiyorlardı.”Niye yasaklanmış youtube “ diye bizim vatandaşlardan birine sorduklarında Atatürk’e hakaret eden bir Yunanlının koyduğu video yüzünden olduğunu söyleyince,avrupalının kafası iyice karışıyormuş:

-What?

  Gel de adamlara bu yasağın mantığını anlat anlatabilirsen.Bizde ulusal önderimiz Atatürk’ü koruyan bir yasa var.Kimsenin ona hakaret etmesini istemiyoruz.Buraya kadar anlaşılmayacak bir şey yok.Eh müslümanların Hz. Muhammet ile ilgili hassasiyetlerini bildiklerinden,Atatürk’ün  de o kadar kutsal olması gerektiği akıl yürütmesi ile bu yasağı bir yere kadar anlayabilirler,anlayış gösterebilirler..Fakat bu yasağın kime karşı konulduğunu açıklama çok zor gerçekten.Çünkü videoyu koyan bir Yunanlı.Nereden koymuş.Yunanistandan.Eee bizimkiler niye erişimi engelliyor Youtube’un?Yunanlılar kendi ülkelerinde Atatürk’e hakaret ettiklleri için…

-What?

  Haydi diyelim bu yasağın mantığını şu şekilde izah ettik:Bir Yunanlı o videoyu Yunanistan’dan Youtube’a yüklüyor,ama o videoyu buradan Türk vatandaşları da izliyor.Onurları kırılıyor rencide oluyorlar.Eee Youtube’dan bu videoyu kaldırmasını isteseydiniz diyecek Avrupalı..Nasıl cevap vericez?..İstedik kardeşim ama Youtube yetkilileri  sadece Türkiye’den erişimi engelleyebileceklerini söylediler.Biz tamamen kaldırılmasını istiyoruz.Yunanlıların da Atatürk’ü koruma kanununa uymalarını istiyoruz…

-What?..

  Evet kardeşim,biz,kendilerine karşı zafer kazanmış,kendilerini denize dökmekle övünen Atatürk’e hakaret etmeyi Yunanlılara yasaklamak istiyoruz.

-What?..

  Fakat biz Yunanlılar’ın yedi sülalesine,dinlerine,mezheplerine,fener patrikanesine günde beş vakit sövüyoruz..Ama buuu,ayrı bir konu..

-What?What?!…

   Artık buradan sonra bizim Türkün Avrupalı dostuna bu durumu izah etmesi imkansız.Fakat yine de şu şekilde izaha devam edebiliriz:”Aslında mahkeme kararı ile youtube’a erişim engellenmiş olsa da bu yasağın fiilen işlevi yoktu.Çünkü dns denilen sunucular üzerinden youtube’a girilebiliyordu.Youtube’a sadece Türkiyeden giriş yasaktı,fakat dns sunucuları ile yurtdışından giriş yapar gibi girilebiliyordu.Bu girişler oldukça basit işlemlere dayandığından yurttaşların  bu yasaktan çokça şikayetçi oldukları söylenemezdi.Hatta Başbakan bile Youtube yasağını bu şekilde delmeyi öğütlemişti vatandaşlarına.”

   Avrupalı biraz dudak büker olsa da bir parça tatmin oluyor..kafasındaki karışıklık diner gibi oluyor.Fakat bundan sonra neler olduğunu sorunca Türkün işi yeniden zorlaşmaya başlıyor…

   “ Efendim iki yıl sonra bizim Türk yetkililer Youtube yasağına isyan ettiler..Peki kaldırdılar mı?Hayır..Yasağı daha da ağırlaştırdılar.Dns sunucuları üzerinden yapılan girişleri engellediler.Fakat youtube Google’ın birçok servisi ile ortak protokolü kullandığı için birçok google servisinin  aşırı yavaşlamasına neden olup erişimlerini çok güçleştirdiler..”

  -What??

   “Google Earth,Google toolbar,Analitics gibi ücretsiz Google servisleri aslında youtube yasağı ile ilgili olmadıkları halde erişimleri aşırı yavaşladı..”

 -What??

  “ Ama yalnızca mağdur olan ev kullanıcıları değildi.Google üzerinden reklam veren ve Analitics gibi google hizmetlerini kullanan firmaların sitelerine erişim güçleşti.Zarar etmeye başladılar.”

-What???

Ulaştırma bakanı ve bilgi iletişim değerlendirme kurumuna göre bu yavaşlamanın sorumlusu Google,youtube,reklam veren firmalar ve muhalefetti.Google youtube üzerinden reklam alıyor fakat vergi ödemiyordu.Birçok ülkeye yerli sürüm yaptığı halde türkiye için yapmıyordu.Türk yetkililerin telefonlarına cevap vermiyorlardı.Türkiye’de irtibat bürosu açmamışlar ve youtube yasağını kaldırmak için mahkemeye müracaat etmemişlerdi.”

   Avrupalının kafası karışmış ama olayı anlamak için Türk dostuna soruyor:

 -Google neden sitesine erişim engelli olduğu halde vergi ödesin?

- Çünkü gelir elde ediyor..

-Ama siz erişimi engelleyerek onları zarara uğratmıyor musunuz?

-Fakat  bunun sorumlusu kendileri kardeşim.Neden mahkemeye müracaat edip yasağı kaldırmıyorlar?

-Belki de Türk yetkililerle sorunu müzakere edmeyi uygun görmüşlerdir.Google yetkilileri Türk yetkililerle görüşmemişler mi?

-Görüşmüşler.Youtube sözkonusu videoya Türkiyeden erişimi engelleyebileceklerini söylemişler.Ama Türk yetkililer kabul etmemiş.

-Neden?

-Videonun tamamen kaldırılarak Yunanlılara bile yasak olmasını istiyorlarmış bizimkiler..

-What???

-Google yetkilileri Youtube’un  iki ayrı sürümü olmasını,yerli ve global sürüm olmasını,Türkiye’deki yasakların sadece yerli sürümde uygulanıp global sürümün olduğu gibi kalmasını önermişler.Fakat Türk yetkililer istemedikleri bütün videoların bütün dünyada yasak olmasını istiyorlarmış.Kendi yasalarımızı dünyanın her yerini kapsayacak şekilde genişletilmesini istemişiz..

-What?What??What???What???

  Avrupalı bizim yetkililerin deli olup olmadıklarını öğrenmek isteyecek:Türk de hepsinin akıl sağlığının yerinde olduğunu söyleyecek.Acaba doğru mu?

  Neyse…Milli arama motoru yapıldı da kurtulduk Google’dan!Her açılışta istiklal marşı çalıyor.Haydi bakalım arayın Atamıza,ecdadımıza söven o edepsiz videoları.Zırnık bulamazsınız zırnık!…

   Eyy Avrupalı,sen de bizim mantığımızı çözemiyorsan mantıksız olan sensin ulan!Bırak Google yandaşlığını,titre ve aramıza dön!Dilini ve dinini değiştir..Sünnet ol,gel.O zaman rahat rahat anlaşırız…

Milli arama motorunda arama yapmak için resmin üzerini ya da burayı tıklayın

25 Haziran 2010 Cuma

ABD’nin Şaban’ı nasıl olurmuş bir görelim!…

ladin_avcisi

    Bu adam ABD vatandaşı Gary Faulkner…Bir gazeteci topluluğuna demeç veriyor.Yaptığı işten gururlu ve keyifli görünüyor.Arka planda iki gazetecinin yüzleri görünüyor.Bir tanesinin yüzündeki ifade çok açık.Bir insan,bir salak gördüğü zaman yüzü hangi şekli alıyorsa,o şekli almış!…

    İşsiz ve ölümcül böbrek hastasıymış.Kore dövüş sanatı Hapkido ustası imiş!..Bin Ladin’in başı için ABD 25 milyon dolar ödül koymuş ya,bu zatı muhterem ,hem bu ödülü almak,hem de çok sevdiği vatanına hizmet etmek için yanına samuray kılıcı,gece görüş dürbünü amış,Pakistan’a gitmiş.Yakalanıp geri yollanmış.Kim yakalamış?Abd mi,yoksa Pakistanlı yetkililer mi?Radikal gazetesinin haberinden anlaşılmıyor..Havaalanında meraklı gazeteci topluluğuna “Tüm isteğim birazcık dinlenebilmek” demekle yetinmiş.Ladin’i avlamak için çok para ve zaman gerektiren bir işe giriştiğini belirtip “Bunun şahsımla ilgisi yok. Amerikan halkı ve dünyanın meselesi. Bu tür insanların bizi korkutmasına izin veremeyiz” diye konuşmuş.

    Misyonu yarıda kalan Faulkner, ‘Dönecek misiniz’ sorusuna “Kesinlikle. Ağustos sonunda öğreneceksiniz” yanıtını vermiş.Kardeşine herhalde “Ağabeyiniz  deli mi?” diye sormuş olmalılar ki ,“Ağabeyim deli değil. Ülkesini deli gibi sever ve Ladin’in bu ülkeye yaptığını unutmadı” diye yanıt vermiş geçen hafta Doktor kardeşi Scott.Faulkner’in bu girişiminin Bin ladn avcılığını artıracağı söyleniyormuş…

    Aklıma acayip bir film senaryosu geldi.Bu adam birkaç ay sonra tekrar dönüyor Pakistan’a.Bu defa yakalanmamayı başarıyor.Pakistan’da kendisi gibi Bin ladin’i arayan bir sürü ABD’li çatlakla karşılaşıyor.Cesaret ve çatlaklık konusunda kendini yarı yolda bırakacak bir sürü adam ilk başta moralini bozuyor kahramanımızın.Fakat daha sonradan hedefine ulaşabilmek için bu adamlardan yararlanmaya karar veriyor.Bir ninja örgütü kurup başına geçiyor.Başlıyorlar o yüksek dağlarda Bin Ladin aramaya…İlk icraatları da kendi içlerinden birini infaz etmek oluyor.Çünkü bu çatlaklar o dağlarda aç kalınca,açlığa dayanamayan zır delilerden birini,samuray kılıcı ile çete üyelerinden birinin kellesini uçurup etini gizlice yemek isterken yakalıyorlar.Bu adamı ölüm cezası ile cezalandırıyorlar ve o sarp ve çıplak dağlarda yiyecek bulamayacaklarını bildikleri için,infaz ettikleri adamı ve onun kurbanı olan çete üyesini yiyerek hayatta kalmaya karar veriyorlar.Bu deli çetesinin içinde çok iyi bir aşçı da var tabii.O etlerden Fransız usulü et yemeği yapıyor onlara..Bin Ladin’i yakaladıkları güne sakladığı kırmızı şarapla beraber et yemeklerini yiyorlar!…Daha sonra yollara düşen çete üyeleri ani bir baskınla Talibanlılar tarafından yakalanıyorlar.Çete üyelerinin  sözde tanınmamak için büründükleri garip kıyafetler nedeniyle,Talibanlılar, bu adamları el kaideye katılmak isteyenler zannediyorlar.Bunların ajan falan olabileceklerinden de şüphelenmiyorlar.Çünkü her biri o kadar üşütük ki,ajan veya istihbaratçı olmaları olanaksız.Bizim Şaban,ötekilerden daha zeki olduğundan durumu kavrayıp,örgüt üyelerine amaçlarına ulaşmak için el kaide sempatizanı gibi davranmaları gerektiğini anlatıyor.Sonra talibanlılar bunları el kaide örgütünün sorumlularından birine götürüyor…

   Hayal gücünü işletince neler çıkar daha neler.Mesela Bin Ladin’in aslında Amerikan gizli servis üyesi olduğunun ortaya çıkması.Bizim Şaban’dan bile daha fazla Amerika’yı sevdiğinin anlaşılması.11 eylül saldırılarının ABD’nin yeni dünya saldırgan politikalarına kılıf hazırlamak için ABD  derin devletinin bir komplosu olduğunun anlaşılması…Bin Ladin’in vatan sevgisinden gözleri yaşaran Şaban’ın yine de onun başını götürüp ödüle konma sevdasından vazgeçmemesi…Falan filan.Ve dönüşte kendi kendisine karşılama töreni yapan kitleye,çuvaldan çıkardığı,üzerinde binlerce sineğin uçuştuğu feci derecede kokmuş başı havaya kaldırıp gösterdiği muhteşem bir final sahnesi..

     Belki de ileride gerçekten de böyle şeyler olduğunu duyarız.Bana bu film fikrindeki olaylar hiç de gerçek dışı ve absürd görünmedi çünkü…

Haberi okumak için    tıklayınız

5 Haziran 2010 Cumartesi

NİNJA ÇETESİ İSTANBUL’DA!…

Bu kez sağlam kayaya çarptılar…Dövüş teknik ve yöntemleri Asım Ustanın mesleği icabı geliştirdiği döner kesme teknikleri karşısında darmadağın oldu!…




30 Mayıs 2010 Pazar

SİGARA TİRYAKİSİ KARGALAR!…

 

tiryaki_ kargalar

Lan bu kargaları tanıyorum ben be…Maldivlere nasıl gitmişler niye gitmişler çözemedim ama tanıyorum bunları ben..Fakat hangisi hangisiydi çıkaramadım.

   Bizim mahalleden Dursun mu desem?İşyerinden Hüsrev mi Zeliha mı desem?..Okul arkadaşım Bahattin mi desem?..Kesin bunlar..Ama hangisi hangisiydi ya?Mutasyon geçirip kargaya dönüşen eş dost tanıdık çok.Ama hangisi hangisi?

  Herhalde buradaki sigara yasaklarından bunaldılar,ta Maldivlere gittiler orada rahat,huzur bulacaklarını umarak.

  Eskiden,ta bir zamanlar bende bunlar gibi günde iki paket zıkkımlanırken can ciğer kuzu sarmasıydık.Sigarayı bıraktığımdan beri pek muhatap olmuyorlar benimle.Aslında ben de yüz göz olmak istemiyorum onlarla.Çünkü iki dakikada on tane sigara içmişim gibi ciğerlerimi dumanaltı ediyorlar.Çok içtin desem,yeter artık desem,zıkkımın pekini iç desem,suratıma bakıp bakıp yüksek sesle höykürüyorlardı:

-Gaaaaakkkkk!…

Gittiniz de kurtulduk lan.Gelmeyin kalın oralarda lan..

-Gaaaakkkkk!…

Sigaranın üstüne yazılıyormuş sigara içmek öldürür falan..Ne gam ne kasvet bunlara?Anneleri zamanında şöyle yazardı paketlerinin üzerine:”Bok iç!” Ama tınmadılar..Sigara bulamadıkları zaman,kültablasında kalan izmaritleri içiyorlardı.Onu da bulamadıkları zaman afedersiniz,belki de bok içiyorlardı.Şöyle kurumuş,gevrek olmuş tezeği(!) sarıp afiyetle içerler bunlar…

  Eskiden bunlara “sigara içmek öldürür” şeklindeki uyarıyı hatırlatınca şuna benzer cevaplar verirlerdi:

-Ben doğarken ölmüşüm..

-Hızlı yaşa çabuk öl..Cesedin de hızlı ve genç olsun..

-İçmezsem sarhoşum,içersem berduşum.Gecem dönmüş gündüze,ne kalmış benden geriye?

-Sana ne lan,sen mi ölmeyi düşünüyon yerime?

-Azrail arkadaşımdır torpil geçer..Daha senin gibi nicelerini gömerim..

     Sigara yasakları yokken ses çıkaramazdık bunlara.Lütfen kapalı yerde içme sağlığımla oynama demek ne haddine?burnunun üstüne yerdin anında yumruğu…Kaç tane astımlı ellerinde kaldı bunların?Sigara içmeyen anneleri 60 yaşında akciğer kanserinden gidenler oldu;yine de sigara paketlerine şevkatle bakıp “sana daha nice anneler feda olsun dediler;canım sana feda olsun” dediler!

    Bir zamanlar kartaldılar;şimdi ise turistlerin sigarasını çalan karga onlar…Bir bıraksalar,anında insana dönüşecekler ama,yok bırakmazlar!..

   - Bırak artık oğlum şunu,kargalıktan hayır gelmez…Dön aramıza..

  - Gaaakkkkkk!!!!….

21 Mayıs 2010 Cuma

“VİCDAN SAHİBİ DİKTATÖR” NASIL OLUYOMUŞ BİR GÖRELİM!…

vicdanli_diktator1

BU VE BUNUN GİBİ HERİFLERİN VİCDAN SAHİBİ OLDUKLARINA,EN AZINDAN SAPIK OLMADIKLARINA İNANAN MİLYONLARCA EMBESİL YAŞIYO BU DÜNYADA NASIL OLSA,Dİ Mİ EFENİM?…

18 Mayıs 2010 Salı

Dünyanın en eğlenceli 10 mesleği

Yaptığınız işten sıkılıyor musunuz? İşte size dünyanın en eğlenceli 10 işi...

ada bakıcısı
34 yaşındaki Ben Southall ve  6 ay bakarak 111 bin dolar kazanmasını sağladIğı    cennet Hamilton Adası

Dünyanın en eğlenceli 10 mesleği
Yaptığınız işten sıkılıyor musunuz? İşte size dünyanın en eğlenceli 10 işi...
Ntvmsnbc .com’un haberine göre dünyanın en eğlenceli 10 mesleği..Biz bu meslekleri n perde arkasını irdeledik..İrdelerken,bu mesleklerin bir kısmının resmen “pipi ile para kazanmak” olması nedeniyle elimize pipi gelmesin diye dikkatli olmaya çalıştık ve çok rahat ve zevkli görünen bu mesleklerin perde arkasında hangi çapanoğlu varsa onu ortaya çıkardık…  
Ada bakıcılığı: 34 yaşındaki Ben, Southall’ın Hamilton Adası’na 6 ay bakarak 111 bin dolar kazanmasını sağladı.
    Sanıyorum gazetelerden ya da televizyonlardan dünya güzeli adada gayet kıyak bi ücretle ada bakıcısı arandığını duymayan kalmamıştır…Dolgun ücretle ada bakıcılığı ilanı ile amaçlanan,adanın reklamını yaparak isminin duyulmasını sağlamaktı..Bu reklam sayesinde ada turizmi resmen patlamış..Ama ada bakıcısı Ben’e dünyasını dar etmişler..Sen ada bekçisisin diye adada oluşan her türlü vukuat için para cezası uygulamışlar.Adam ücretini alamadığı gibi 110 bin dolar da borçlu çıkmış..
Hayat kadını testçisi: Model ve DJ olan Jaime Rascone Şili’nin ünlü mamalarından Madam Fiorella’ya işe alacağı ve en önemli müşterilerine sunacağı kızları son bir denemeden geçirme teklifi götürünce hayatının işine sahip oldu. Fiorella’nın işe alacağı kızları bir gün içinde test eden Rascone görüşlerini rapor olarak patronuna sunuyor. Rascone ayda bir kez bu işi yaparken yılda 70’e yakın kızı teste tabii tutuyor.
  He he he he…Ne güzel iş di mi?Madam Fiorella’ya düşen öyle sıradan hatunlar değil,bir içim su cıvırlar…Üstelik bu kızlar, Jaime Rascone’ye kendilerini beğendirmek için her türlü muameleyi çekmek zorundalar…Ama kazın ayağı öyle değilmiş..Meğerse Madam Fiorella,nonoşları da pazarlıyormuş.Roscane bir sürü herifi denemek zorunda kalınca işin zevki kaçmaya başlamış..Ama bir de sosyetik bayanlar için jigolo erkekleri denemek zorunda olduğu söylenince zavallı Jamie’nin hayatı kabusa dönmüş.Kendisine gönderilen en son jigolo bir zenciymiş ve herifte 28. cm malafat  varmış.Zavallı Jamie heriften kurtulmak için ikinci kattan atlamış.Ölmemiş ama her tarafı kırılmış.Sonra da bu işlere tövbe etmiş…
Şarap tadıcısı ve blogcu: Hardy Wallace ayda 10 bin dolara şarapları tadarak onlar hakkındaki bilgileri facebook ve Twitter adresinde güncelliyor.
    Başlangıçta her şey güzel gidiyormuş,ama Hardy içki beleş diye her gün şişelerce çaşrap devirmeye başlamış.En sonunda alkolik olmuş çıkmış.Üstelik o kada pislikmiş ki işten atmalarına rağmen “bana şarap verin lan!” diye her türlü pisliği yapıyormuş.Ondan kurtulmak için bir mahzen dolusu şarabı tazminat olarak ödemek zorunda kalmışlar…
Şeker tadıcısı: Harry Willsher ise gizli tariflerle yapılan şekerleri tatmak. Bu en iyi iş olarak görülmese de en tatlısı olduğu aşikar.
  Amma dedik ya kazın ayağı öyle değil..Herife şeker diye uyuşturucu veriyorlarmış meğerse..Uyuşturucuya alıştırıp herifin zavallı görünsün diye kolunu ve bacağını kesip dilenci yapmışlar..(bu bana pek mantıklı gelmedi..Muhabirimiz işin aslını feslini araştırırken yanlış istihbarat almış olabilir..)

Prezervatif testçisi: Durex 18 yaş üstü bir grup Avusturalyalıyı ürünlerini test etmesi için işe aldı. 60 dolarlık ürün verilen kişiler 200 farklı pozisyonluk durumda prezervatifleri test ediyor. Şanslı çalışanlara 1000 dolar da bonus veriliyor.
   Pipi ile para kazanmak!..Hem mala vurmak,hem de üste para almak..Ulan erkek milletinin yüzde doksanının hülyası,ütopyası be!...Amma, dedik ya kazın ayağı öyle değil..Yada bu işin altında bir sapanoğlu yatıyor…Prezervatiflerden biri patlak çıkınca denediği hanım hamile kalmış.Onunla evlenmek zorunda kalmış.Şu aralar bu son derece dırdırcı karıdan boşanmak uğruna servetinin yarısını fedaya hazırmış…
World of Warcraft oyun testçisi: Dünyanın en meşhur oyunlarından World of Warcraft (Wow) oynayan ve iki 80. seviyeye gelerek saatte 200 altın kazanabilenler oyunun yeni sürümünü önceden test etmek için işe alınıyor. Tabii günde en az 4 saat bu oyunu oynamak seçilmek için artı bir şans yaratıyor.
  Bu işin altındaki çapanoğlunu bulmak için muhabirimizin araştırma yapmasına gerek kalmadı..80. seviyeye gelenler,ekmek ve su dışında hayata boş vermiş,en az günde onsekiz saat oyun oynayan zavallı oyun bağımlıları değil mi?Yok abi bunlara Çinlilerin yaptığını yapacan…Çinliler gibi,aşırı oyun bağımlılarını toplama kamplarına toplayıp eziyet ve işkence ile bağımlılıklarını tedavi edecen…

Müze eğlence müdürü: 6 yaşındaki Sam Pointon York bölgesinde bulunan Ulusal Demiryolu Müzesi’ne oyuncak trenini kullanmaktaki başarısını anlatan bir mektupla başvurmuş. Yetkilileri etkileyen bu mektup sonunda 6 yaşındaki Pointon şu an müzenin eğlence müdürü.
  Yazık zavallı çocuğa..Saat sekiz akşam beş..Akşama kadar bir sürü embesili eğlendirme sorumluluğu taşı..Daha onun eti ne budu ne?Bu batılılar,lafa gelince mangalda kül bırakmazlar..Yok efendim şu ülkeyi demokratik olmamakla,bu ülkeyi insan haklarına önem vermemekle suçlarlar..Kendileri düpedüz çocuk işçi çalıştırıyorlar..Çocuk küçük diye çikolata ve şekerle kandırıp maaş vermiyolardır gavat herifler…
Google haritası için kameralı bisikletçi: İki şanslı bisikletçi Google tarafından işe alınarak, bisikletlerinin arkasına asılan kameralar sayesinde başkent Paris’te arabaların giremediği tarihi yerlere gidiyor ve fotoğraflarını çekiyor. Bisikletçiler turlarını yineleyerek Google haritasına da yeni fotoğraflar gönderiyor.
  Bu çocuklardan biri mafya mensubu gansterlerden feci bir dayak yemiş..kamerası kırılmış.Ne bilsin zavallı o sokakta fotoğrafını çektiği heriflerin mafya olduğunu?..Öbür çocuk da olayı duyunca işi gücü bırakıp Paris’i terk etmiş…Marsilyaya yerleşmiş…