karikatür okulu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karikatür okulu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Nisan 2011 Perşembe

Bobiler Örg'ün yeni iğrençlik klasiği :Ağlama Duvarı!...

Photoshop, gif maker ya da premierre gibi programları kullanmayı iyi kötü becerebiliyor,hatta bir takım amatörce sanatsal çalışmalar yapıyorsanız bobiler.org adlı sitenin adını duymuş olma ihtimaliniz yüksek.Bilmeyenler için basitçe açıklama gerekirse,amatör çizerlerin,webmaster ya da reklamcıların ticari amaç gütmeyen yapıtlarını yayımladıkları bir site Bobiler.org.Daha önce adı embesil.org imiş...Çok başarılı olup büyük bir ziyaretçi kitlesi kazanmş bir site.Her gün onlarca,yüzlerce "monte" yayımlanıyor ve binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.Bu kadar büyük bir trafiğin altından kalkabilmek kolay iş değil tabii.Bunun için çok sayıda admin çalışıyor, sunucular için binlerce lira bedel ödeniyor olmalı.Ama biraz girip çıkan,kurcalayan insanlar,bu çarkın nasıl döndürüldüğünü anlamakta gecikmez.Bobiler örg,kendi çapında hiç bir sitenin ya da portalin alamayacağı kadar reklam alıyor.Muazzam reklam geliri olduğunu ve bu siteyi işletenlerin de reklamcılar olduğunu düşünüyorum.Belki finanse ettikleri bir reklam şirketleri de vardır...

Zenginin malı züğürdün çenesini yorar derler ya...Benim gözüm yok,umurumda da değil ne kadar kazandıkları.Fakat buradan indirdiğim resimleri facebooktaki sayfamda yayınladığım halde kaynak göstermiyorum.Hatta bobiler.örg logosunu photoshopta temizledikten sonra yayımlıyorum.Buna çalma mı dersiniz ne derseniz deyin,umurumda değil.Çünkü çok haklı bir nedenim var.Bu siteye ziyaretçi göndermek istemediğim için bu şekilde davranıyorum. Kaynak göstermek istemememin nedeni bobiler.org'de aşırı bir şekilde reklam bulunması,kelimenin tam anlamıyla bir "spam" ve reklam çöplüğü olması.Alanen reklamlardan bahsetmiyorum,gizli reklamlar var,güya amatörler tarafından yapılmış "monteler" gibi gözüken oysa aslında reklam olan sinsi spamlar...Merak edeniniz varsa "salak reklamlarla dalga geçmece" adlı konuyu tıklayıp "montelere" göz atsın.Yüzlerce firmanın yüzlerce reklamını görecekler.Elbetteki bunlar amatör işler sanıldığı için maliyeciler falan da olayı bilmiyorlar..Sadece bu konuya değil,detaylı bir araştırma ile yarım saat içinde en az 300 tane gizli reklam ve spama rastlamak mümkün...Bu reklamlar o kadar sinsi ki,bu spam çöplüğüne ziyaretçi göndermek istemediğim için kaynak göstermiyorum.Fakat çokça ziyaret edip bu sitenin "montelerini" kullanmamın nedeni,burada zaman zaman şaşırtıcı yaratıcılık örneklerine ve mizaha rastlamam.Çoğunlukla 12-16 yaş grubundan olduğunu tahmin ettiğim yeni yetme genç insanlar bunlar(yorumlardaki üsluplarından belli oluyor yaşları!)..Tabi her zaman zeki ve yaratıcı olamıyorlar,çoğunlukla saçmalıyorlar...Ama o yaştaki genç insanları anlayışla karşılamak lazım.Onların eksikliği,kendilerine yol gösterebilecek ağabeylerinin olmaması.Bobiler örg yöneticilerinden bunu (yol göstericiliği) beklememek lazım.Çünkü onlar, ceplerini doldurmaktan ziyade pek bir şeyi umursamayan tuzu kurular...Yol gösterici derken bir zamanların Oğuz Aral'ı gibi birinden söz ediyorum.Bugünkü köklü popüler mizah geleneğinin mirası Oğuz Aral'a aittir.Onun sayesinde idi o mizah dergilerinde güçlü sol ve demokrat duruş.Bugünün mizah dergilerinde ırkçılığa,cinsiyetçiliğe,nefret söylemine pek rastlamıyorsak,bu Oğuz Aral'ın gençleri yetiştirme konusundaki ısrarlı tutum ve çabası sayesinde mümkün oldu.Diyeceğim o ki,Gülmece bir kültür işidir.Gülmece sırtını demokrat,muhalif,sol geleneğe dayamıyorsa,doğası gereği kolayca ırkçılığa,cinsiyetçiliğe,şiddet ve nefret söylemine savrulabilir..Bunun nedeni çok açık :Gülmeyi,farklı olanı dışlamak için onunla alay ederek öğreniriz...Gülme,kesinlikle masum bir eylem değildir.Hayvansılktan,vahşilikten,linç etme dürtüsünden beslenir.Ancak terbiye edilirse muhalif bir tavrın aracı olabilir...

Şimdi yukarıdaki bobiler örg'den aldığım "ağlama duvarı" konulu monteye göz atalım.Yahudilerin kutsal saydığı bir şeyle iğrenç bir şekilde alay ediyor ve bir de üstelik hepsini topyekün "gaylere" benzeterek hem yahudileri,hem de eşcinselleri aşağılamış oluyor...Irkçılık,nefret,anti semitizm,cinsiyetçilik ne ararsan var...Hem de en hoyrat üslupla!...Muhtemelen bunu yaşı küçük bir yeni yetme yapmştır..Üstelik büyük bir olasılıkla kendini emperyalist yahudi devletine karşı mazlum filistin halkının saflarında gören biridir.Bu genç insanlar,kültür dediğim o şeyden beslenmedikleri için,yol göstericiye sahip olmadıkları için,bu şekilde düşünüp etliyi sütlüye karıştırmaları normal.Elbette siyonist israil devleti,bugünkü haliyle insanlık için büyük bir tehdittir ve yaptığı kırımlar nedeniyle büyük bir nefret uyandırması son derece doğaldır...Ama gerçek bir eleştirel duruş,hakiki bir mizah,onları mahkum edeyim derken böylesi bir ırkçılığa,böylesi bir ilkel nefret söylemine kucak açmaz..

1.ödülü

   

Gerçek mizah için örnek vermek gerekirse,Ahmet Öztürk Levent’in yukarıdaki ödüllü karikatürüne göz atmanın tam zamanı...Burada da konu "ağlama duvarı".Üstteki İsrail askerleri filistinlileri katlederken alttaki hacılar aynı duvarı ağlamak için kullanıyorlar.Kendi vahşetleri,düşmanlarından aşağı kalmadığı halde yine de kendilerini mağdur gibi göstermelerindeki büyük çelişkiyi nasıl çarpıcı bir şekilde ortaya koymuş sanatcı,haksız mıyım?Elbette yazının başındaki yeni yetmeden bu denli büyük bilinç ve bu derece etkileyici anlatım beklemek haksızlık olacak.Ama şu da bir gerçek :Birileri gerçek sanatı savunmadıkça böyle akıl yoksunu işler ortalığı kaplıyor.Bunun da adı kültürsüzleşmedir,yozlaşmadır...
Bobiler.örg'de ırkçılık,cinsiyetçilik ve nefret söylemi ve iğrençlik konusunda daha çok fikir edinmek için "ağlama duvarı" adlı konuya göz atınız :http://www.bobiler.org/k.asp?id=3965

20 Mart 2011 Pazar

Altın Vuruş!...



Uploaded with ImageShack.us

Bu karikatür,daha önce çizdiğim bir karikatürün değişik bir versiyonu (bak :son saniye atağı)Aslında ben bu karikatürü "son saniye atağı"ndan önce çizmiştim. Fakat sonradan düşündüm ki,böyle bir espri mutlaka birinin aklına gelip çizmiştir daha önceden...Belki de yıllar önceden böyle bir karikatür görmüşümdür de,bir yerde daha önce gördüğümü unuttuğumdan espriyi kendi buluşum sanıyorumdur diye ciddi olarak kuşkulandım.Daha sonra "son saniye atağı" olarak konuşma balonlu yeni bir karikatür çizdim.Ama daha sonra bu karikatüre tekrar baktığımda,çizimi çok beğendim ve yayımlamaya karar verdim.Benim karikatürcülükte ulaşmak istediğim o hedefi gösteren bir karikatürdü üstelik.Tümüyle çizgiye yoğunlaşmıştım ve konuşma balonları ile değil,çizginin gücü ile mizah yapmaya çalışıyordum.İşte bu,yani çizginin gücü ile,çizgideki aksiyon sayesinde elde edilen mizah,günümüz Türkiye mizahında olmayan bir şey.Ben de dahil,popüler karikatürcülerin hepsi,hepimiz,konuşma ile,lafazanlıkla mizah yapmaya çalışıyoruz.Aslında bu,meddah geleneğimizi düşünürsek,bizim kültürümüze ait bir olgu.Ama konuşmalar ön plana geçip,çizim de basit bir araç haline dönüşünce,karikatür kelimesi de anlamsızlaşıyor.Hatta Türk popüler mizahında konuşma o kadar ön plana geçti ki,mizah dergilerindeki karikatürlere karikatür demeye dilimiz varmaz hale geldi.Bunlara çizgili konuşma ya da çizgili fıkra demek daha doğru.Karikatürlerin düzeyinin giderek düşmesi de bu eyilimin bir sonucu ne yazık ki.Çizgiyi bir amaç değil bir araç olarak gören çizer,zamanla oldukça kötü,kendi iç sıkıntısını yansıtan baş ağrıtıcı karikatürler çizmeye başlıyor.Hatta bir zamanların anlı şanlı çizerleri Bahadır Boysal,Kemal Aratan gibi karikatürcüler bile,bu yönelimin kurbanı son derece kötü çizimler yapmaya başladılar.Selçuk Erdem ve Erdil Yaşaroğlu gibi günümüzün oldukça tutulan çizerleri bile,çizimi asla savsaklamamış olsalar da,hep aynı surat ifadesi ile çizdikleri karikatürleriyle konuşmaya dayalı karikatür akımının içinde yer alıyorlar.Penguen çizeri Doğan,benim karikatürde ulaşmak istediğim tarzda bir aksiyon ve çizimsel karikatürcülük yapıyor diyebilirim.

30 Ocak 2011 Pazar

1000.'ci Sayısında Leman!...

Untitled from denizpiskin on Vimeo.



Deniz Pişkin hazırladı, Duygu Canan Çevik sundu..LEMAN 1000. sayı özel belgeseli..Emeği geçen herkese çok teşekkür..

Leman Dergisi 20 yıldır çıkıyor...Daha nice nice yıllara diyoruz...

18 Ekim 2010 Pazartesi

METİN ÜSTÜNDAĞ:BİR “MEDDAH-ÇİZER”



Metin Üstündağ,yılların emektar çizeri.1980’li yıllarda Gırgır dergisinde önce bir amatör,sonra bir profesyonel karikatürcü olarak hatırlıyorum onu.Ta başından beri oldukça sade,işlevsel çizimleri vardı ve bu yapı,yıllar içinde çok az değişti.Fazla zorlama yapılmaksızın elde edilmiş figürler.Hoppa bir Disney animasyonundan değil ,bir kabareden alınmışa benzeyen kadınlar,erkekler…Ancak son derece komikler…Komik olmak için kendilerini zorlamasalar da,çok komikler…Belki de içlerinden geldiği gibi yaşayamadıkları doğalarını içlerinden geldiği gibi dışa vurdukları için.Lemanda başlayıp Penguende devam ettirdiği “Pazar Sevişgenleri” sayfasında,çıplaklık ve erotizmden daha çok, türlü acayip dertleri olan insanları çizdi Metin Üstündağ.Kadınlar ve erkekler ,türlü türlü komplekslerini,çelişkilerini,açmazlarını,saplantı ve bunalımlarını bir hastalıktan çok dünyanın en doğal şeyi gibi ilişkilerine dahil ettiler Pazar sevişgenlerinde..Dile getirdikleri dertlerinbüyük çoğunluğu son derece gülünç,ciddiye alınması imkansız türdendi..Sahici dertlerden çok baskılanmış libidoların özgeçmişini dışa vuruyorlardı.Entellerden varoşlarin kıyıda köşede kalmış insanlarına kadar her türden insan vardı Pazar sevişgenlerinde.Tek ortak özellikleri İstanbul’da yaşamak gibi görünen bu adamcık ve kadıncıkların o türlü türlü acayip hallerine bakıp,işte bunlar Türk toplumunun resmi bile denilebilirdi rahatlıkla…
“Laik” karikatüründe Metin Üstündağ mizahçılığının bazı tipik özellikleri ile karşılaşıyoruz.Bunlardan ilki,esprinin çizimden çok söze dayanması.Çizimler olmasa bile sözler başlı başına bir anlam ifade ediyorlar.Bu sözleri bir grafiti olarak ya da twitter yazışmasında kullanmak anlamda hiçbir eksilmeye yol açmaz.Biliyoruz ki Metin Üstündağ ,yalnızca bir karikatürcü değil söz ustası aynı zamanda.Yayımlanmış çok sayıda sözlü kitapları ve şiirleri var.Metin Üstündağ,zamanında Oğuz Aral’ın çok karşı çıkıp genç karikatürcülere yasak ettiği “konuşmaya dayalı karikatürler” çiziyor.Yani çizgiler olmasa da konuşma balonlarının başlı başına bir anlam ifade ettiği karikatürler.Fakat Ahmet Yılmaz ya da Bahadır Boysal’ın karikatürlerinde olduğu gibi konuşmaya boğup çizimleri geri plana itecek kadar da değil.Aslında sözlü karikatürlere karşı olmayıp söz ile çizgi arasındaki dengenin korunması ve işlevsel olarak söz ve konuşmanın birbirini tamamlamasını tavizsiz bir şekilde savunan Oğuz Aral’ın karşı çıkmasına rağmen ,popüler Türk karikatürcülüğü çizgiden çok söze dayalı hale geldi yıllar içinde..Bu dönüşümün,bizdeki meddah geleneği ile bağlantısı var elbette.Bir de çok fazla derdi olup bu dertleri pratikte çözemeyişimiz ile de alakalı olduğunu sanıyorum.Çeneye vuruyoruz,ama çözüm bulmak yerine gevezelik yapmakla yetiniyoruz.Metin Üstündağ’ın bu karikatüründe olduğu
gibi..Kadın,yan taraftaki takkeli tespihli adamla başörtülü kadından birinin yanına oturmazsa kendisinde sıkıntı yaratan insanlardan kurtulabileceğini sanıyor.Metin Üstündağ ,İşin komik tarafını,sözümona çağdaşlaşan ülkemizde haremlik selamlık geleneğinin laik- anti laik kisvesi ile yeniden üretmesini gösteriyor.Üstat taraf olmaktan ziyade mesafeli bir yaklaşımla olaydan bir “durum komikliği” yakalamış.Bu saflaşmanın kendiliğinden komik olduğunu,belli bir kesime sırtını dönerek yaşamanın imkansızlığını göstermek istiyor belki de.Doğu ile batı arasında bir köprü değil de ancak bir “mayınlı saha” olabilen ülkemizde,sonu asla gelmeyecek ama yine de bir çözüm bulunamayacak tartışma,”laiklik” tartışması,Metin Üstündağ’ın penceresinden böyle görünüyor…

BAHADIR BARUTER HAKKINDA YAZIMIZI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

9 Ekim 2010 Cumartesi

Neden karikatür çiziyorum meraklısı varsa okusun…



1.İnsanların o kadar acayip dertleri var ki dünyanın haline gülmesem hasta olacağım için..
2.Nesi var bu kadar ciddiye alınacak bu kodumun dünyasının? bir türlü anlamadığım için..
3.Şu gelip geçici dünyada payına düşenden daha fazlasını almak için hayvana dönüşüp dünyamızı sirk yerine dönüştürenlerle kafa bulmak için…
4.Ahlak bekçilerine,gönüllü sansürcülere,doğuştan apoletlilere,fahri görgü kuralı hocalarına;benim gibi gecekondularda değil apartmanlarda konaklarda büyümüş muhallebi çocuklarına çok gıcık olduğum için..
5.Suratım en asık olduğu zamanlarda bile içimde ışıl ışıl gülen bir fırlama olduğunu ispat ve ilan etmek için.
6.Irkçılık yapmadan,garibanları eylence konusu yapmadan,homofobiye sapmadan,azgın kitlelere,güçlülere ve iktidar sahiplerine sırtını dayamadan da mizah yapılabileceğine inandığım için..
7.Hayattaki doğal komiklere çok imrenip hayat tadında çizgiler oluşturacağıma inandığım için…
8. En fena ruhlu olanımızdan en seçkin yaradılışa sahip olanlara kadar hepimizin,Tanrının gözünde birer gülünç karikatürden başka bir şey olmadığımızı hissettiğim için..
9.Küçüklüğümden beri mizah dergileri ile canım cicim muhabbeti yapan sevgililer gibi olduğum için..
10.Gülmece diye sahtekarlık yapılmasından hazzetmediğim için.
11.Dünyaya söyleyecek sözüm olduğuna inandığım için..
12.Kabiliyetimden utanmadığım,onu başkaları ile paylaşmaktan zevk duyduğum için..
13. Böylesine fabrikasyon insanlardan oluşmuş bir ülkede sanat yapmak gibi medeni bir cesarete sahip olduğum için…
14.Başkalarının sanatımı küçümsemesinden,beni yeteneksiz,yaptığım işin değersiz olduğunu düşünenlerden korkmadığım için…
15.Dünya denilen bu cehennemde kimi zaman iyice nefessiz kaldığım zamanlarda hayal ve fantezi dünyasına sığınarak rahatlamak için…