karikatürün ustaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karikatürün ustaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2011 Cumartesi

Geçmiş Zaman Olur ki...



Uploaded with ImageShack.us

Bir yerden hatırladınız mı bu karikatürü?Bunu ben çizdim çizmesine;ama buluş bana ait değil.İlk kimin çizdiğini bilmediğim,ama değişik çizerler tarafından tekrar tekrar çizilmiş bir karikatür...Ta çocukluğumdan hatırlıyorum..Ne gülmüştüm!..Aradan geçen zamana rağmen bir şey kaybetmemiş komikliğinden.Başka başka çizerler tarafından tekrar çizilip yeniden üretildiğine göre bunu görüp sevenler unutulmasını istemiyor olmalılar benim gibi...Ben unutmuştum aslında,teyze kızı hatırlatmıştı bana,"böyle bir karikatür vardı,hatırlıyor musun abicim?" demişti.Bunun unutulmasının haksızlık olacağına inandığım için yeniden çizdim.Eskiden gülüp geçerdim,altı üstü bir karikatürdü o zamanlar benim için.Ama artık neden komik olduğunun da cevabını bulmak zorunda hissediyorum kendimi.

İntihar acı bir olay,her zaman hüzün yaratır,ama burada işin komik bir tarafı da olabileceği izlenimi yaratılmış.Balonla intihar eden balığın davranışının,adamınki ile mükemmel bir simetri halinde olması,belki de komikliğin başlıca nedenidir.Sanki şaka yapar gibi bir anda suyun içinden çıkıp adamın yaratacağı ızdırabı dengeleyen bir kuvvet gibi balık..Adam taşın ağırlığı ile dibi boylayacak..Yalnızca ölümü değil ruhun çöküşü ve sağlıklı bir psikolojinin alt üst olmasını da simgeliyor taş.Oysa bunun tam karşıtı olan şey,yani hafiflik , bir balık tarafından aynı amaçla kullanılıyor!Denge ve simetri diye düşünüyorum buradaki komikliğin nedeni...Mizah, güldürürken dünyayı toz pembe bir şey yapmıyor,ama sertin karşısına yumuşağı,ağırın karşısına hafifi koyarak dengesi bozulmuş dünyaya denge getirmeye çalışıyor.Yeryüzünü katlanılır bir yer haline getiriyor...




Uploaded with ImageShack.us

Bu da 25 yıl öncesinin bir Hasan Kaçan karikatürü..Üstat bir zamanlar böyle birşey çizmiş olduğunu unutmuştur muhtemelen,ama görse idi hatırlardı..Keşke görse bunu,ne sürpriz olurdu kendisine!Koca burunlu adam ve kadınlarını sevmeyen var mıydı bilmem ki Hasan Kaçan'ın?Tanıyanlar kendisinin gündelik hayatta da oldukça komik bir adam olduğunu söylüyorlar.İlk mizah dergisi okumaya başladığım zamanların hatırası bir karikatür..O zamanlar şimdikiler gibi pipisi falan çizilmezdi adamların.Bu sınırlama karikatürdeki komikliği azaltma bir yana artırmış.Sanki gerçekten de elbisesi ve pipisi olmayan bir insan türü varmış gibi bir durum oluşmuş burada.Pipisini teşhir eden öteki adamsa,besbelli bundan büyük gurur duyuyor.Fakat pipisi ve giysileri olmayan adam öyle bir cevap veriyor ki,teşhirci dehşet içinde,yaptığına yapacağına pişman bir vaziyette kaçıyor.

O zaman gülüp geçtiğim bu karikatür üzerinde şimdi biraz düşününce,pipisi ve elbiseleri olmayan adamın toplumun kıyısına savrulmuş,iktidardan yoksun bırakılmış,kaybedecek zincirleri bile olmayan insanları simgeleyen bir figür olabileceğini düşünüyorum...Teşhirci adamsa zenginlik,güç ve iktidar sahiplerinin tarafında duruyor.Adamın teşhirine karşı elbisesiz ve pipisiz adam,kaybedecek şeyi olmayanlar nasıl davranıyorsa,öyle davranıyor :Derisinin altındakini,ölümün ve hiçliğin ürkütücülüğünü gösteriyor.

Hasan Kaçan bu karikatürü çizerken oturup bunları düşünmedi elbet.Tıpkı Karacaoğlan'ın dizelerini yazarken aruz ve ölçü kurallarını kitabi olarak bilmek zorunda olmadığı gibi.Ama o,kaybedenleri iyi tanıyan bir adamdı..UNUTMAMALI Kİ,KARİKATÜR ASLA SADECE BİR KARİKATÜR DEĞİLDİR...

29 Mayıs 2011 Pazar

Sevgili Cihan Demirci



Uploaded with ImageShack.us

Bu yıl tarihini tam hatırlamıyorum,bir kaç ay önce idi sanırım.Akçakoca'ya Cihan Demirci gelmişti,tanışma fırsatım oldu.Karikatür çizmeye çok geç başladığım için(topu topu birkaç yıl)bu gezgin adamla tanışmamıştım daha önce.Tanışmanızı tavsiye ederim ısrarla,yakınlarınıza gelirse sergi ya da söyleşi için,mutlaka gidiniz.Cihan Demirci yalnızca iyi bir çizer değil,aydın kimliğini de üzerinde onurla taşıyan örnek bir insan.Yılların birikimi ve deneyimi ile çarpıcı bir Türkiye profili sunmuştu söyleşisinde.Bize şaka gibi gelen bir çok şeyin canlı tanığı,yakın gözlemcisi idi.Cihan Demirci "gezginliği" sayesinde karikatür camiasında önemli bir fark yaratıyor.Kendi içinde kapalı bir tarikat izlenimi veren karikatür dergisi çevrelerine karşı o,gülmece sanatımızla toplum arasındaki ilişkinin daima sıcak kalmasını sağlayan bir görev üstlenmiş adeta.Onunla sohbet etmek bana çok şey kattı.Sen çok yaşa, varol,daima genç kal Cihan Demirci...

14 Nisan 2011 Perşembe

Bobiler Örg'ün yeni iğrençlik klasiği :Ağlama Duvarı!...

Photoshop, gif maker ya da premierre gibi programları kullanmayı iyi kötü becerebiliyor,hatta bir takım amatörce sanatsal çalışmalar yapıyorsanız bobiler.org adlı sitenin adını duymuş olma ihtimaliniz yüksek.Bilmeyenler için basitçe açıklama gerekirse,amatör çizerlerin,webmaster ya da reklamcıların ticari amaç gütmeyen yapıtlarını yayımladıkları bir site Bobiler.org.Daha önce adı embesil.org imiş...Çok başarılı olup büyük bir ziyaretçi kitlesi kazanmş bir site.Her gün onlarca,yüzlerce "monte" yayımlanıyor ve binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.Bu kadar büyük bir trafiğin altından kalkabilmek kolay iş değil tabii.Bunun için çok sayıda admin çalışıyor, sunucular için binlerce lira bedel ödeniyor olmalı.Ama biraz girip çıkan,kurcalayan insanlar,bu çarkın nasıl döndürüldüğünü anlamakta gecikmez.Bobiler örg,kendi çapında hiç bir sitenin ya da portalin alamayacağı kadar reklam alıyor.Muazzam reklam geliri olduğunu ve bu siteyi işletenlerin de reklamcılar olduğunu düşünüyorum.Belki finanse ettikleri bir reklam şirketleri de vardır...

Zenginin malı züğürdün çenesini yorar derler ya...Benim gözüm yok,umurumda da değil ne kadar kazandıkları.Fakat buradan indirdiğim resimleri facebooktaki sayfamda yayınladığım halde kaynak göstermiyorum.Hatta bobiler.örg logosunu photoshopta temizledikten sonra yayımlıyorum.Buna çalma mı dersiniz ne derseniz deyin,umurumda değil.Çünkü çok haklı bir nedenim var.Bu siteye ziyaretçi göndermek istemediğim için bu şekilde davranıyorum. Kaynak göstermek istemememin nedeni bobiler.org'de aşırı bir şekilde reklam bulunması,kelimenin tam anlamıyla bir "spam" ve reklam çöplüğü olması.Alanen reklamlardan bahsetmiyorum,gizli reklamlar var,güya amatörler tarafından yapılmış "monteler" gibi gözüken oysa aslında reklam olan sinsi spamlar...Merak edeniniz varsa "salak reklamlarla dalga geçmece" adlı konuyu tıklayıp "montelere" göz atsın.Yüzlerce firmanın yüzlerce reklamını görecekler.Elbetteki bunlar amatör işler sanıldığı için maliyeciler falan da olayı bilmiyorlar..Sadece bu konuya değil,detaylı bir araştırma ile yarım saat içinde en az 300 tane gizli reklam ve spama rastlamak mümkün...Bu reklamlar o kadar sinsi ki,bu spam çöplüğüne ziyaretçi göndermek istemediğim için kaynak göstermiyorum.Fakat çokça ziyaret edip bu sitenin "montelerini" kullanmamın nedeni,burada zaman zaman şaşırtıcı yaratıcılık örneklerine ve mizaha rastlamam.Çoğunlukla 12-16 yaş grubundan olduğunu tahmin ettiğim yeni yetme genç insanlar bunlar(yorumlardaki üsluplarından belli oluyor yaşları!)..Tabi her zaman zeki ve yaratıcı olamıyorlar,çoğunlukla saçmalıyorlar...Ama o yaştaki genç insanları anlayışla karşılamak lazım.Onların eksikliği,kendilerine yol gösterebilecek ağabeylerinin olmaması.Bobiler örg yöneticilerinden bunu (yol göstericiliği) beklememek lazım.Çünkü onlar, ceplerini doldurmaktan ziyade pek bir şeyi umursamayan tuzu kurular...Yol gösterici derken bir zamanların Oğuz Aral'ı gibi birinden söz ediyorum.Bugünkü köklü popüler mizah geleneğinin mirası Oğuz Aral'a aittir.Onun sayesinde idi o mizah dergilerinde güçlü sol ve demokrat duruş.Bugünün mizah dergilerinde ırkçılığa,cinsiyetçiliğe,nefret söylemine pek rastlamıyorsak,bu Oğuz Aral'ın gençleri yetiştirme konusundaki ısrarlı tutum ve çabası sayesinde mümkün oldu.Diyeceğim o ki,Gülmece bir kültür işidir.Gülmece sırtını demokrat,muhalif,sol geleneğe dayamıyorsa,doğası gereği kolayca ırkçılığa,cinsiyetçiliğe,şiddet ve nefret söylemine savrulabilir..Bunun nedeni çok açık :Gülmeyi,farklı olanı dışlamak için onunla alay ederek öğreniriz...Gülme,kesinlikle masum bir eylem değildir.Hayvansılktan,vahşilikten,linç etme dürtüsünden beslenir.Ancak terbiye edilirse muhalif bir tavrın aracı olabilir...

Şimdi yukarıdaki bobiler örg'den aldığım "ağlama duvarı" konulu monteye göz atalım.Yahudilerin kutsal saydığı bir şeyle iğrenç bir şekilde alay ediyor ve bir de üstelik hepsini topyekün "gaylere" benzeterek hem yahudileri,hem de eşcinselleri aşağılamış oluyor...Irkçılık,nefret,anti semitizm,cinsiyetçilik ne ararsan var...Hem de en hoyrat üslupla!...Muhtemelen bunu yaşı küçük bir yeni yetme yapmştır..Üstelik büyük bir olasılıkla kendini emperyalist yahudi devletine karşı mazlum filistin halkının saflarında gören biridir.Bu genç insanlar,kültür dediğim o şeyden beslenmedikleri için,yol göstericiye sahip olmadıkları için,bu şekilde düşünüp etliyi sütlüye karıştırmaları normal.Elbette siyonist israil devleti,bugünkü haliyle insanlık için büyük bir tehdittir ve yaptığı kırımlar nedeniyle büyük bir nefret uyandırması son derece doğaldır...Ama gerçek bir eleştirel duruş,hakiki bir mizah,onları mahkum edeyim derken böylesi bir ırkçılığa,böylesi bir ilkel nefret söylemine kucak açmaz..

1.ödülü

   

Gerçek mizah için örnek vermek gerekirse,Ahmet Öztürk Levent’in yukarıdaki ödüllü karikatürüne göz atmanın tam zamanı...Burada da konu "ağlama duvarı".Üstteki İsrail askerleri filistinlileri katlederken alttaki hacılar aynı duvarı ağlamak için kullanıyorlar.Kendi vahşetleri,düşmanlarından aşağı kalmadığı halde yine de kendilerini mağdur gibi göstermelerindeki büyük çelişkiyi nasıl çarpıcı bir şekilde ortaya koymuş sanatcı,haksız mıyım?Elbette yazının başındaki yeni yetmeden bu denli büyük bilinç ve bu derece etkileyici anlatım beklemek haksızlık olacak.Ama şu da bir gerçek :Birileri gerçek sanatı savunmadıkça böyle akıl yoksunu işler ortalığı kaplıyor.Bunun da adı kültürsüzleşmedir,yozlaşmadır...
Bobiler.örg'de ırkçılık,cinsiyetçilik ve nefret söylemi ve iğrençlik konusunda daha çok fikir edinmek için "ağlama duvarı" adlı konuya göz atınız :http://www.bobiler.org/k.asp?id=3965

20 Mart 2011 Pazar

Altın Vuruş!...



Uploaded with ImageShack.us

Bu karikatür,daha önce çizdiğim bir karikatürün değişik bir versiyonu (bak :son saniye atağı)Aslında ben bu karikatürü "son saniye atağı"ndan önce çizmiştim. Fakat sonradan düşündüm ki,böyle bir espri mutlaka birinin aklına gelip çizmiştir daha önceden...Belki de yıllar önceden böyle bir karikatür görmüşümdür de,bir yerde daha önce gördüğümü unuttuğumdan espriyi kendi buluşum sanıyorumdur diye ciddi olarak kuşkulandım.Daha sonra "son saniye atağı" olarak konuşma balonlu yeni bir karikatür çizdim.Ama daha sonra bu karikatüre tekrar baktığımda,çizimi çok beğendim ve yayımlamaya karar verdim.Benim karikatürcülükte ulaşmak istediğim o hedefi gösteren bir karikatürdü üstelik.Tümüyle çizgiye yoğunlaşmıştım ve konuşma balonları ile değil,çizginin gücü ile mizah yapmaya çalışıyordum.İşte bu,yani çizginin gücü ile,çizgideki aksiyon sayesinde elde edilen mizah,günümüz Türkiye mizahında olmayan bir şey.Ben de dahil,popüler karikatürcülerin hepsi,hepimiz,konuşma ile,lafazanlıkla mizah yapmaya çalışıyoruz.Aslında bu,meddah geleneğimizi düşünürsek,bizim kültürümüze ait bir olgu.Ama konuşmalar ön plana geçip,çizim de basit bir araç haline dönüşünce,karikatür kelimesi de anlamsızlaşıyor.Hatta Türk popüler mizahında konuşma o kadar ön plana geçti ki,mizah dergilerindeki karikatürlere karikatür demeye dilimiz varmaz hale geldi.Bunlara çizgili konuşma ya da çizgili fıkra demek daha doğru.Karikatürlerin düzeyinin giderek düşmesi de bu eyilimin bir sonucu ne yazık ki.Çizgiyi bir amaç değil bir araç olarak gören çizer,zamanla oldukça kötü,kendi iç sıkıntısını yansıtan baş ağrıtıcı karikatürler çizmeye başlıyor.Hatta bir zamanların anlı şanlı çizerleri Bahadır Boysal,Kemal Aratan gibi karikatürcüler bile,bu yönelimin kurbanı son derece kötü çizimler yapmaya başladılar.Selçuk Erdem ve Erdil Yaşaroğlu gibi günümüzün oldukça tutulan çizerleri bile,çizimi asla savsaklamamış olsalar da,hep aynı surat ifadesi ile çizdikleri karikatürleriyle konuşmaya dayalı karikatür akımının içinde yer alıyorlar.Penguen çizeri Doğan,benim karikatürde ulaşmak istediğim tarzda bir aksiyon ve çizimsel karikatürcülük yapıyor diyebilirim.

30 Ocak 2011 Pazar

1000.'ci Sayısında Leman!...

Untitled from denizpiskin on Vimeo.



Deniz Pişkin hazırladı, Duygu Canan Çevik sundu..LEMAN 1000. sayı özel belgeseli..Emeği geçen herkese çok teşekkür..

Leman Dergisi 20 yıldır çıkıyor...Daha nice nice yıllara diyoruz...

4 Ocak 2011 Salı

Bahadır Baruter ve Saltanat Böcekleri...




Aslında "web böcekleri nedir?" diye bir başlık atacaktım bu yazıya.Fakat bu yazının konusu virüs ve benzeri zararlı yazılımlar değil(ki bilgisayar virüsleri içinde web böcekleri adında bir kategori var...)Karikatürist Bahadır Baruter'in resimlediği,internet üzerinden pazarlanan iskambil kağıtları..Osmanlı saray erkanını böcek ve haşeret biçiminde çizmiş.İçlerinde lalalar,paşalar,sadrazam ve padişahlar var..Bahadır Baruter,aklına gelen bu fikri eskizlere dönüştürünce ortaya çıkan figürler karşısında büyülendiğini söylüyor.Şunları söylemiş Baruter çizimleri için :


"Birbirine taban tabana zıt iki imgenin zihinlerimizdeki katılaşmış izlenimlerini sorgulatmak istemiş olabilirim. Görkemli, kudretli ve ilelebet baki olması düşünülen yüce ‘saltanat’ imgesiyle, önemsiz, küçük, zayıf ve kısa ömürlü bir varlık imgesiyle özdeşleştirdiğimiz ‘haşarat’ın ezberlerimizdeki konumlarını birbirine kırdırmak diyebiliriz."



Ama bu iskambil destesinin internet üzerinden tanıtımı başlayınca çizer için umulmadık tepkiler patlak vermiş.En ağır hakaretlerin bininin bir para olduğu bir linç ortamı oluşmuş."Senin ananı, bacını böcek yapsalar iyi mi olur?" şeklinde örneklenecek hakaretler,belki ürkütücü boyutlara varmasa tam da onun lombakta çizdiği
"sevgi ya da nefrette sınır tanımayan" absürd tiplerinin tipik davranışlarını andıran,tam Bahadır Baruterlik bir manzara" diyebileceğimiz bir ortam oluşmuş.Belki de bu nedenle çizer,ilk anda reddetmek istememiş bu tepkileri.Bu karalama kampanyasının karşısında olumlayan eleştirilerin bir arada bulunmasını istemiş.Fakat bu linç kalabalığına arada bir "yapmayın etmeyin,abartmayın ayıptır" gibi aklıselim tepkiler verenlere karşı ezme,boğma ve linç etme kampanyası başlatıyorlarmış anında.Durum öyle vahim bir hal almış olmalı ki,olumlu ve olumsuz bütün yorumları silmek zorunda kalmışlar.Bahadır Baruter,bu tepkilerden çok ürkmüş besbelli.Daha önce karikatürcülere karşı toplumda belli bir hoşgörünün mevcut olduğunu sandığını,ama aslında karikatürcüler de dahil sanatçıların,etrafı cehennem alevleri ile çevrili bir sırça köşkte yaşadıklarını anladığını itiraf ediyor,toplumda varlığına inandığı hoşgörünün asla mevcut bulunmadığını söylüyor...

Bu garip hadisede düşündürücü çok şey var.İlki bu aşırı tepkici güruh,Bahadır Baruter'in karikatürlerini takip etmiyor besbelli.Etselerdi,Baruter'in Osmanlılarla ilgili pek öyle sorunu olmadığını da bilmeleri gerekirdi.Ben kendi adıma,şimdiye kadar onun çizimlerinde Osmanlı düşmanlığı anlamına gelebilecek bir olguya rastlamış değilim.İlk olarak bu linç güruhunun "çuvalladığı" husus bu.Kendileri gibi Osmanlı simalarını aziz mertebesinde görmeyen herkesi Osmanlı düşmanı sanıyorlar..Daha doğrusu Osmanlılar söz konusu olunca aşırı sevgi/tapınma ve nefret/düşmanlık gibi iki patolojik tutum dışında her hangi bir tutumun mümkün olmasını istemiyorlar...Bahadır Baruter'i yeterince uzun bir zamandır takip edenler,çizerin her hangi bir düşünce fikir ya da akımın yanında açıkça saf tutmadığını bilirler.Elbette o,siyasal içerikli karikatürler de çiziyor,ama onu belli bir siyasal akımın sözcüsü saymak imkansız.Böyle iken yazarın maruz kaldığı bu bu aşırı tepkiler,bu ülkede çoğunluğun aydınlara karşı tutumunu çok açık ve net bir şekilde belgeliyor.Hrant Dink gibi belli bir fikrin ödünsüzce arkasında duran aydınların ödemek zorunda olduğu bedeli gözler önüne seriyor.Nasıl Baruter,aslında hiç kastetmediği bir şeyle,Osmanlı düşmanlığı ile itham ediliyorsa,Hrant Dink'de onun düşüncesini ve mücadelesini tanımayan "yüksek hakimler"
tarafından asla kastetmediği bir şey nedeniyle mahkum edilmişti.Hrant Dink'in Türklere karşı nefret dolu yazılar yazdığı gerekçesi ile cezalandırmış ve onun katline giden yola kırmızı halılar döşemişlerdi...

Aslında sorgulanması gereken bir başka husus daha var ki,Baruter özellikle bu noktaya dikkat çekiyor.Baruter'in böceklerden nefret ettiğini sanıyorlar...Belki de böceklerden nefret ve tiksintiyi son derece doğal bir şey sanıyorlar.Oysa Baruter'in de söylediği gibi,böcekler son derece ilginç varlıklar.Doğanın düzeni ve yaşamın sürekliliği için yadsınamaz bir öneme sahipler.Öte yandan Baruter'in dediği gibi" hiçbir böcek türünün kurbanlarının kadınlarına tecavüz etmediği ve çocuklarını diri diri gömmediği ve düşmanlarına zevk için işkence etmediği bir dünyada insanoğlu tüm bunları büyük bir vicdan rahatlığıyla yapabilen bir varlık olarak çok daha tiksinçtir diye düşünüyorum. Savaşlarda birbirimize yaptıklarımızı hatırlayalım, en zehirli böcekten çok daha ölümcül değil mi bizim bombalarımızın zehiri.""Bence" diyor çizer"insanoğlunun böceklere olan düşmanlığının kökeninde bir gün öldüğünde onlar tarafından yenilecek olduğunun bilgisi ve korkusu yatıyor."

Aslında ciddi iddialarla değil,mütevazi amaçlarla çizilmiş bu ilginç ve güzel resimlerin yaratıcısının hiç hesaplamadığı infial yüzünden yorum ve eleştiriye kapatılması,haşere meselesi konusunda yeniden düşünmemize neden oluyor..Bir şeyi tartışmak için olması gereken en asgari saygı ortamını yok ederek,fikir özgürlüğü dediğimiz şeyi bizzat kendi kendilerine yasak etmiş olmuyorlar mı?Bütün tolerans sınırlarını darmadağın ederek kendi kendilerini susturmuş olmaları durumu,onları bir böcek ilacı ile ortadan kaldırılmış haşerelere benzetmiyor mu?Bu kesinlikle tam da Fatih Solmaz/Bahadır Baruter'lik bir durum!..

18 Ekim 2010 Pazartesi

METİN ÜSTÜNDAĞ:BİR “MEDDAH-ÇİZER”



Metin Üstündağ,yılların emektar çizeri.1980’li yıllarda Gırgır dergisinde önce bir amatör,sonra bir profesyonel karikatürcü olarak hatırlıyorum onu.Ta başından beri oldukça sade,işlevsel çizimleri vardı ve bu yapı,yıllar içinde çok az değişti.Fazla zorlama yapılmaksızın elde edilmiş figürler.Hoppa bir Disney animasyonundan değil ,bir kabareden alınmışa benzeyen kadınlar,erkekler…Ancak son derece komikler…Komik olmak için kendilerini zorlamasalar da,çok komikler…Belki de içlerinden geldiği gibi yaşayamadıkları doğalarını içlerinden geldiği gibi dışa vurdukları için.Lemanda başlayıp Penguende devam ettirdiği “Pazar Sevişgenleri” sayfasında,çıplaklık ve erotizmden daha çok, türlü acayip dertleri olan insanları çizdi Metin Üstündağ.Kadınlar ve erkekler ,türlü türlü komplekslerini,çelişkilerini,açmazlarını,saplantı ve bunalımlarını bir hastalıktan çok dünyanın en doğal şeyi gibi ilişkilerine dahil ettiler Pazar sevişgenlerinde..Dile getirdikleri dertlerinbüyük çoğunluğu son derece gülünç,ciddiye alınması imkansız türdendi..Sahici dertlerden çok baskılanmış libidoların özgeçmişini dışa vuruyorlardı.Entellerden varoşlarin kıyıda köşede kalmış insanlarına kadar her türden insan vardı Pazar sevişgenlerinde.Tek ortak özellikleri İstanbul’da yaşamak gibi görünen bu adamcık ve kadıncıkların o türlü türlü acayip hallerine bakıp,işte bunlar Türk toplumunun resmi bile denilebilirdi rahatlıkla…
“Laik” karikatüründe Metin Üstündağ mizahçılığının bazı tipik özellikleri ile karşılaşıyoruz.Bunlardan ilki,esprinin çizimden çok söze dayanması.Çizimler olmasa bile sözler başlı başına bir anlam ifade ediyorlar.Bu sözleri bir grafiti olarak ya da twitter yazışmasında kullanmak anlamda hiçbir eksilmeye yol açmaz.Biliyoruz ki Metin Üstündağ ,yalnızca bir karikatürcü değil söz ustası aynı zamanda.Yayımlanmış çok sayıda sözlü kitapları ve şiirleri var.Metin Üstündağ,zamanında Oğuz Aral’ın çok karşı çıkıp genç karikatürcülere yasak ettiği “konuşmaya dayalı karikatürler” çiziyor.Yani çizgiler olmasa da konuşma balonlarının başlı başına bir anlam ifade ettiği karikatürler.Fakat Ahmet Yılmaz ya da Bahadır Boysal’ın karikatürlerinde olduğu gibi konuşmaya boğup çizimleri geri plana itecek kadar da değil.Aslında sözlü karikatürlere karşı olmayıp söz ile çizgi arasındaki dengenin korunması ve işlevsel olarak söz ve konuşmanın birbirini tamamlamasını tavizsiz bir şekilde savunan Oğuz Aral’ın karşı çıkmasına rağmen ,popüler Türk karikatürcülüğü çizgiden çok söze dayalı hale geldi yıllar içinde..Bu dönüşümün,bizdeki meddah geleneği ile bağlantısı var elbette.Bir de çok fazla derdi olup bu dertleri pratikte çözemeyişimiz ile de alakalı olduğunu sanıyorum.Çeneye vuruyoruz,ama çözüm bulmak yerine gevezelik yapmakla yetiniyoruz.Metin Üstündağ’ın bu karikatüründe olduğu
gibi..Kadın,yan taraftaki takkeli tespihli adamla başörtülü kadından birinin yanına oturmazsa kendisinde sıkıntı yaratan insanlardan kurtulabileceğini sanıyor.Metin Üstündağ ,İşin komik tarafını,sözümona çağdaşlaşan ülkemizde haremlik selamlık geleneğinin laik- anti laik kisvesi ile yeniden üretmesini gösteriyor.Üstat taraf olmaktan ziyade mesafeli bir yaklaşımla olaydan bir “durum komikliği” yakalamış.Bu saflaşmanın kendiliğinden komik olduğunu,belli bir kesime sırtını dönerek yaşamanın imkansızlığını göstermek istiyor belki de.Doğu ile batı arasında bir köprü değil de ancak bir “mayınlı saha” olabilen ülkemizde,sonu asla gelmeyecek ama yine de bir çözüm bulunamayacak tartışma,”laiklik” tartışması,Metin Üstündağ’ın penceresinden böyle görünüyor…

BAHADIR BARUTER HAKKINDA YAZIMIZI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

28 Temmuz 2010 Çarşamba

KARŞINIZDA POPÜLER MİZAHIN USTALARINDAN BAHADIR BARUTER!..NAMI DİĞER:LOMBAK



Mona Lisa,Da Vinci'nin ölümsüz eseri sayısız kez yeniden resmedildi.Bunların arasında Sürrealist ressam Duchamp'ın "Bıyıklı Mona Lisa" adlı reprodüksiyonu pek ünlüdür..Mona Lisaya bıyık çizmiş ve akadamik resmin köküne kibrit çalan en büyük kundakçılar arasında yerini almıştır..

Bizdeki "kundakçı"nın adı Bahadır Baruter...Leman dergisinden hatırlayan çoktur.Şimdi Penguen'de çiziyor.Lombak adlı sayfasını yıllardır devam ettiriyor.Uzun bir ayrılıktan sonra esprileri bulan Fatih Solmaz ile ortaklığına devam ediyor..

Buradaki "mona rıza" adlı tablosunda(!) Baruter'in karikatürcülüğünün belli başlı erdemleri görülüyor.Müthiş kıvrak çizgiler,şahane detaylar,bütün çizimlerine damgasını vuran sabırlı ve özenli işçiliği..ve benzerine kokoreççiler,(roman vatandaşlarımızdan af dileğiyle)roman çadırları,tır şoförleri,korsan değnekçiler ya da kerhane pezoları vs. arasında rastlayabileceğimiz grotesk bir figür:Dişlerinin bir kısmı dökülmüş grotesk görünümlü bir adam.Ama kadın kılığında bir adam bu.Ciddi olmaya çalışan ama daha da gülünç hale gelen...Kadın kılığındaki halinden (nedense)rahatsız görünmese de,kendisi ile alay edilme olasılığına karşı eliyle "nah!" işareti yaparak bu kılık altında sert bir maçonun yattığını göstermeye çalışıyor..."Mona Rıza" o...

Türk popüler mizahçılarının çoğunun tipik bir temsilcisi Baruter.Aslında kendisi yumuşak huylu olduğu halde "sözümona sert maçoları" çizmeyi pek seven,zengin çocuklarını tedirgin eden yaramaz bir gecekondu çocuğu gibi olmaktan haz alan..Ne kendini ne de hayatı fazla ciddiye almaması sayesinde bizlere her koşulda gülünüp rahatlanabilecek bir dünyanın mevcudiyetini vadeden...

Benim karikatürlerim için etkilenme sözkonusu edilebilecekse, çizimlerim en çok onun karikatürcülüğünün etkisi altındadır.Böyle bir ustadan etkilenmemenin de nasıl mümkün olabilecceği,doğrusu benim anlayabileceğim birşey değil...


Metin Üstündağ hakkındaki yazımızı okumak için tıklayınız