ziyaretçi yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ziyaretçi yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2010 Pazar

BLOG ZİYARETÇİLERİ NEDEN YORUM YAZMAZ?



Yorum yazan okur oldukça nitelikli bir okurdur:Okumakla kalmayıp tepkilerini ortaya koyacak kadar;yazara başka dünyaların,fikirlerin ve yorumların mümkün olduğunu gösterecek kadar etkin,fikirlerini ortaya koymaktan çekinmeyecek kadar medeni cesaret sahibidir


Blog yazmaya 2009 yılında Arşimet Noktası ile başladım.Arşimet noktası her telden çalan “çorba” bir blog idi.Yazılar,denemeler,yaptığım bestelerden,okuduğum şiirlerden,söylediğim türkülerden teşekkül eden video klipler,karikatürler,mizahi yazılar…Ama sonradan baktım ki,blog yazıyorsan ya tümüyle ciddi takılacaksın,ya da ciddiyeti bırakıp sululukla iştigal edeceksin.Bundan yola çıkarak,Arşimet noktasında yazılara ağırlık verdim,karikatürlerim için “Karaketörcü” adlı bir başka blog oluşturdum.Hala yazıp çiziyorum ve bundan sonra da devam edeceğim.Önümüzdeki yıl için,Sinemanın Sanata Dönüştüğü An adlı bloguma sinema severlerin beğeneceğini umduğum çok sayıda sinema yazısı hazırlıyorum.Bir de alan adı ve hosting hizmeti satın alıp bloglarımı worldpress ya da jombla platformlarından birine taşımayı planlıyorum.
Blog yazmayı önemsediğim için devam ediyorum.Boş zamanlarımın çoğunu bloglarımı güncellemek için değerlendiriyorum.Fakat bu yaptıklarım bloglarımı ziyaret edenler nezdinde nasıl bir yankı uyandırıyor,fikrim yok.Aslında Google istatistikleri olmasaydı muhtemelen bloglara yazmayı bırakabilirdim.Fakat bloguma ilişkin ziyaretçi istatistikleri kayda değer bir izleyici kitlesi oluştuğunu gösteriyor.Şu an için Arşimet Noktası tatmin edici düzeyde bir ziyaretçi sayısına ulaşmış durumda.”Karaketörcü” adlı blogum daha az ziyaretçi çekiyor olsa da blogumun yeni olması ve arama motorları bağlantı veren sitelerin yetersiz olması nedeniyle henüz hak ettiği düzeyde olmadığını,zamanla içeriğine gösterdiğim özene paralel olarak ilginin artacağını düşünüyorum.
Bu iki blogun takipçileri yazıları okuyup içeriği görüntülemekle yetiniyorlar,yorum yazma konusunda oldukça cimriler.Başka bloglar arasında gezinti yaptığımda bazı bloglarda insanı kıskandıracak kadar çok yorum olduğunu bazılarınınsa benimki gibi sinek avladığını görüyorum.Aslında çok ziyaretçi yorumu olan bloglar ya eski olduklarından etrafında yorum yazıp yazarla fikir ve duygu alışverişi yapan ziyaretçiler oluşturmuşlar,ya da blog yazarının arkadaş ve dost çevresinin geniş olmasından nasibini alıyorlar.Fakat yapılan yorumların sayısı bir blogun kalitesinin ölçütü olamaz kesinlikle.Ama bu,okur için geçerli değildir.Yorum yazan okur oldukça nitelikli bir okurdur:Okumakla kalmayıp tepkilerini ortaya koyacak kadar,yazara başka dünyaların,fikirlerin ve yorumların mümkün olduğunu gösterecek kadar etkin,fikirlerini ortaya koymaktan çekinmeyecek kadar medeni cesaret sahibidir o..Gerçi garezle,kinle,nefretle,yorumdan ziyade küfretmek amacıyla yazanlar da çoktur;ama onların bile en azından bir kısmı tartışma adabını bilmiyor olsalar da,tepki ortaya koymak isteyen ,hiç yorum yazmayanlardan daha makbul okurlardır.B ir bloga yorum yazmak yazarını pohpohlamak ya da övgülere boğmak da değildir.Yorum, yazarın dış dünyada bulduğu paha biçilmez bir yankıdır.Ne için yazdığı kimler için yazdığı ve yazdıklarının nasıl anlaşıldığı hakkında fikir veren yankı…Yazmak,yankı bulduğu sürece anlamlı bir etkinliktir.
Ben sabırlıyım.Yorum yazmanın da yazı yazmak kadar önemli olduğunun bilincine varmış,fikirlerini ortaya koymaktan korkmayacak kadar medeni cesaret sahibi ziyaretçilerin,tıpkı bu blogların ziyaretçi istatistiklerinin zaman geçtikçe artması gibi zamanla artacağına inanıyorum.Asıl nitelikli okurların o zaman oluşacağını da biliyorum.

18 Eylül 2010 Cumartesi

Siperde Çömelme Ayakta Durma Polemiği!...



Bir aralar çömelme ayakta durma polemiği vardı..O konu hakkında yeni bir karaketör konusu geldi aklıma..Biraz geç oldu,amma sağlık olsun ne diyeyim!...

DUYGUSAL KARTALIN MACERALARI!..



O da ikilemler yaşıyor..Çoğu zaman lokmalar boğazına diziliyor..Ama napsın?Böyle olmak zorunda..Onun da yavruları var bakmak zorunda onlara!..Fakat biz de onun gibi olmak zorunda mıyız lan?Yazık ulan yazık..İnanız bizler lan!...Tu sizin kalıbınıza!...

16 Eylül 2010 Perşembe

Bir Halkoylaması fıkrası!...



Referandumdan sonra "pilajlar ve sahiller partisi" CHP'nin bir çok üst düzey parti mensubu üyesinin "evet" oyu kullandığı ortaya çıkınca,Kemal kılıçdaroğlu böyle halt işleyen partilileri toplamış..Başlamış fırça atmaya...

-Yav siz deli misiniz?hadi ben,bir kaza oldu oy kullanamadım..Sizin aklınızdan zorunuz mu var..

Evet oyu kullanan partililer;
-Napalım demişler.İmam osurursa cemaat sıçar!...

Referandum Sonrası Akılda Kalan Sorular!...




Kafamı kurcalayan altışar şıklı halkoylaması problemleri!...

1)"Önemli olan boy değil soy!.. soy!.." diye haykırıyordu Kasımpaşalı Tayyip-ül Recep.Gandi Kemal boyunun ölçüsünü mü almış oldu halkoylamasında?ya hayır oyları fazla çıksa idi?..Soyunun ölçüsünü mü alacaktı Tayyip-ül Recep?...

2)Mitinglerde birbirine laf sokma yarışına girmişti ya bunlar...Kasımpaşalı Tayyip-ül Recep "önemli olan boy değil soy!.. soy!.."lafına karşı Gandi Kemal,"önemli olan boy değil işlev!..işlev!" deseydi,daha mı terbiyeli bir yaklaşım içinde olurdu?...

3)Tayyip-ül Recep "taraf olmayan bertaraf olur!" diye tehdit savuruyordu ya..Peki ne fener,ne gassıray,hiçbir takımı tutmayan bir adam "bertaraftar"mı olmak zorunda idi bu durumda?...

4) "Taraf olmayan bertaraf olur!"diyen Tayyip-ül Recep,halkoylamasının sonucu belli olunca,"Fvet diyen de hayır diyen de kazandı...Türkiye kazandı!" dedi.Peki bertaraf olanlar nolacak?..Türkiye kazandı denildiğine göre onlar yurtdışına mı sürülecek?

Duygusal Kartal!..



Renklerine bakarsan,kartal beşiktaşlı, horoz cinbom..Oysa ikisi de Cimbomlu bunların..en büyük cim bom!...

Mutluluğun formülü!...



Mutluluğun formülünü bulamasıysanız,problemi çözmek için alternatif bir yol deneyin..Yakınlarınızın mutsuzluğundan hareket edin..Onlar mutsuz olacak diye içe atmayın!..dövün!...Sövün!...İmza:Egoist

11 Eylül 2010 Cumartesi

Kız tavlama bilirkişisi!...



Onda iyi çene vardı..Kızlara nasıl yaklaşılır,nasıl konuya girilir,konudan konuya,konudan eve,evden yatağa nasıl atılar...İnceliklerini biliyodu olayın.Çok kız götürmüştü,ama bir baltaya sap olamamıştı.Bir gün,neden kız tavlama bilirkişisi olmadığını sordu kendine.Utangaç abaza oğlanlara rehberlik edecek,bu sayede yolunu bulacaktı.Eşsiz deneyimlerini paraya çevirdi..Aklını sevsinlerdi!...

3 Eylül 2010 Cuma

Kayserili Hovarda!..



Zevk eğlenceye bayılıyor.Hovardalık onun kişiliğinin ayrılmaz parçası...Ama para harcamayı da sevmiyor..(Mevlam kimseyi böyle bir Kayserili etmeye!..)

KADİRİZM ÜZERİNE



Kadirizm nedir?Bir yaşama biçimi midir?Bir felsefe midir?Hayata karşı bir duruş mudur?Kadirizmi tanımlamak öyle kolay değil,ama Kadri İnanır’ın çağrıştırdığı bir çok şeyle ilintili olduğu kesin..Akla, fikirlerden çok bir imajı getiriyor Kadirizm..Galiba ünlü aktörün,sanat yaşamındaki belli bir filmden sonra başlamış olan bir şey bu,yanılmıyorsam.Altmışlı yılların ortalarında başlayan sinema kariyerinde kendi kuşağının en yetenekli oyuncularından biri olarak bir çok film çeviriyor,”Selvi Boylum Al Yazmalım” ile zirve yapıyor,ama gel gör ki, Türkan Şoray’la birlikte çevirdiği “Devlerin Aşkı”ndan sonra bir haller oluyor ona.Gilda’nın serbest bir uyarlaması olan bu filmde,köpek hırlaması,aslan kükremesi ve yılan tıslamasına benzer bir tavırla konuştuğu,insanı tedirgin edecek kadar vahşi göründüğü bir üslup geliştiriyor.Öyle ki,dost, düşman,erkek ,kadın herkesi tehdit etmeye başlıyor.Arkadaşının kızkardeşine sinirlenip “çalma o şarkıyı” diye bağırıyor,kadın dinlemeyince elinden gitarı çekip alıyor..Kırıyor muydu acaba?..her önüne geleni azarlıyor, fırçasını atıyor..Acaba hızını alamayıp bu filmin setlerinde gerçekten Türkan Sultanı tokatladı mıydı?Neyse efendim,bu filmle o Kadirizm dediğimiz müthiş olayın temelini attı.Bundan sonra da hep benzer tavır ve edalarının egemen olduğu bir üslubu benimsedi.Her filminde biraz daha hırçın,saldırgan,vahşi ve maço,hatta giderek psikopat,ruh hastası bir görünüm aldı.Öyle ki,oynadığı en iyi roller de,Kadirizme en yatkın olanlarıydı.Aklıma “Med Cezir Manzaraları”ndaki manik depresif psikoz tiplemesi geliyor.Bir de “Film Bitti”nin psikopat aktörü.Onun o hırçın,maço edaları hayatına da egemen olmaya başladı.Kadınları dövdü,paparazzileri tartakladı.Çelik’in manken oyuncu sevgilisine tecavüz girişimi iddiaları ile de gündeme geldi.Kadir İnanır,sayısız aşklar yaşasa da,magazin dünyasında görünmüyordu artık.Paparazzileri dövmekle kalmayıp faci şekilde tehdit ediyordu söylentilere bakılırsa.Kadınlara,eşlerine,sevgililerine nasıl davranıyordu bunu da pek bilmiyoruz.Acaba o kadınlar arasında esaslı bir sopa yemeden kurtulanı var mıydı, hiçbir fikrim yok.Belki sandığımdan daha naziktir onlara karşı, istekleri yerine geldiği sürece..Adamın günahını almak istemem,belki gündelik hayatında yumuşak huylu bir adamdır.Ama bu imajı yaratan kendisi,insanlarda elinde olmadan bu çeşit izlenimler bırakıyor.Mesela Komiser Şekspir’de rol gereği giydiği prenses elbisesi onu ne kadar çok germişti,inanmayan izlesin o sahneyi.Acaba o sahneden sonra yaşadığı stresi atmak için yönetmen Sinan Çetin de dahil,herkesi tokatladı mıydı?Yani Ben Kadir İnanır’ı,günde bir iki kişiye sopa çekmeden duramayan bir adam olarak hayal ediyorum hep.Her halde Kadirizm dedikleri bu imaj olmalı.

Anketlerde hala,kadınların gözdesi erkek tipi çıkıyor.Yaşı epey ilerledi,ama maşallahı var,o sinirlenip vahşi bir hayvan şeklini aldığı zamanlar hariç ,çekici bir adam olmadığını kim iddia edebilir?Eh,kadınlar nezdindeki popülaritesini yine kadınların kendisine borçlu olduğuna göre,kimbilir kadınların çoğunda,sopa atan erkeklere karşı ciddi bir zafiyet vardır.Yıpranmamış gözüküyor,o nedenle hala film ve diziler için başrol teklifleri alıyor.İçine atmayan,etrafındaki insanları cezalandırıp tehdit eden baskın maço tiplerin yıpranmadıkları ve geç yaşlandıkları söylenir.Neyse,çok küçük bir ihtimal de olsa,bu yazdıklarımı okuması ve milyarda bir olasılık olarak bir gün karşılaşmamız,yazdıklarımdan dolayı beni hatırlaması olasılığı var..Neme lazım,nolur nolmaz!...İleri geri konuşmayayım iyisi mi,eli de çok ağıra benziyor…

Şimdi “nereden geldi bu Kadirizm üzerine yazma fikri?” diye soranlar çıkabilir.Sinema Dergisi’nin eylül/2010 sayısında kendisi ile yapılmış,anket formunda bir söyleşi var.Her ay başka bir sinema kişisine sorulan Standard sorulara onun verdiği yanıtlar,”Kadirizm” meselesi konusunda kafamı iyice karıştırdı.Şimdi bu sorulardan bazıları ve İnanır’ın verdiği yanıtlara bakalım…
Soru:Favori filmleriniz nelerdir?
Cevap:184 tane filmim içinde çok favori filmim var ki,onları sıraya koyup birkaç tanesini ayırmaya vicdanım el vermez.
(Ne vicdanlı adam!...Oysa soruda favori filmleri soruluyor,kendi çevirdiklerini değil,seyrettiği filmler içinde en beğendiklerini)

Soru :Favori yönetmenleriniz kimlerdir?
Cevap :Çok yönetmen severim.Çoğuyla da güzel filmler çektik ama Şerif Gören tek favorimdir.(bu defa yine,çalıştığınız yönetmenler arasında en sevdiğiniz hangisi olarak anlamış soruyu!..)

Soru:Hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?
Cevap:Yerli oyuncuların hepsini severim,özellikle bu mesleği seçtikleri için.(…)Yabancılardan da Marlon Brando ve Gian Mario Volonte’yi severim.(bu defa soruyu doğru anlamış gözüküyor,ama sanki soruyu “oyunculuk mesleğini sever misiniz?” şeklinde anlamış gibi…)

Soru:Yarısında çıktığınız film var mı?
Cevap:İş ahlakım gereği hiçbir filmimi yarım bırakmam.Bırakmak zorunda kaldığım filmler oldu ama bu oyunu sezip fırsat vermedim,içim kan ağlayarak.
(Burada sinemada izlerken sıkılıp çıktığınız film oldu mu?Şeklindeki soruyu,yine kendi filmleri ile ilgili bir soru olarak anlamış!..)

Soru:Sizce son on yılın sinema olayı neydi?
Son çektiğim “Son Cellat” filmine vizyondayken 18 yaş sınırı getirildi.Hem de devletten çekilsin diye para yardımı almış bir filme…
(Müthiş!..Son on yılın sinema olayına bak abi..Bence bu, son on yılın değil,150 yıllık sinema tarihinin olayı!...)

Soru:Hangi konuda güçlüsünüz?
Cevap:Ezilen her insanın yanında olmak ve onu ezenlere tepkimin sert olması.
(Babaların babası,ezenlerin ezeni!...Sert tepkisinin ne kadar korkunç olabileceğini hayal bile edemiyorum.Hayatımda ilk defa ezenlere acıdığımı hissediyorum!...)

Soru:Hangi konuda zayıfsınız?
Cevap:İyi insan olmak için verdiğim kavgada zaman zaman zayıf düşerim.
(Kavgada dediğine göre iyi insan olmak için çok sopa atıyor..Ee yani,zaman zaman yorgunluktan zayıf düşmesi normal bence)

Soru:Ölümden sonra ne var?
Cevap:Bıraktıklarım…Filmlerim…Yeni teknoloji ile hep yaşayacağım,sadece bedenim olmayacak.
(Bu da insanların daha az sopa yedikleri bir dünya anlamına geliyor her halde!...)

Soru:En büyük hayaliniz nedir?
Cevap:Dünyadaki bütün insanların hiç acı çekmeden yaşaması.
(Bu fantezinin gerçekleşme olasılığı,o hayatta olduğu sürece sıfır!...Ölümünden sonra milyarda bir olasılık da olsa,belki…)

Soru:Bundan 10 yıl öncesine dönseniz kendinize ne öğüt verirdiniz?
Cevap:60 yıldır kendime “İyi insan ol” öğüdünü hiç geriletmeden uygulamaya çalışıyorum.
(Altmış yaşlarında olduğuna göre kendine iyi insan olma öğüdünü anne rahminde ya da bir emzikli bebek iken vermiş olmalı..)

Soru :Sabırsızlıkla beklediğiniz bir film,konser,sanat olayı vb var mı?
Cevap:Bütün sanat olaylarını izlemeye çalışıyorum.Bir sanatçının tek beslenme kaynağıdır çünkü.
(Ama önceki sorulara verdiği cevaplara bakılırsa,kendi içinde olduğu sanat olayları hariç hiçbir sanat olayını izlemiyor.Sinemaya gitmediği de kesin gibi..Marlon Brando öldüğüne göre bundan sonra da gitmeyecek..Kendi filmlerinin galaları hariç)

Soru:Hayatınız bir filme çekilse adı ne olurdu?
Cevap:Hayatım iki saatlik belgesele çekiliyor Hüseyin Karabey tarafından.
(Adı Kadirizm olur muydu?Valla Kadir İnanır’ın beğenmeyeceği bir film olursa vay Hüseyin Karabey’in haline!...)

Neyse efendim…Nedir bu Kadirizm?Benim kafam daha da karışmış durumda bu önemli konuda…Ben çözemedim.Çözen olursa bana da anlatsın…