tuzu kurular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tuzu kurular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2011 Salı

Kan ağlayan zavallı işadamı...

İki yıl önce çizdiğim bir karikatür...O zamanlar son derece geveze,bol konuşmalı karikatürler çiziyordum.Hala seviyorum uzun monologları fakat zamanla sadeliğe doğru evriliyor mizah anlayışım.Zaten konuşmayı biraz azalttıktan sonra bu karikatürü yeniden paylaşıyorum...


12 Ağustos 2011 Cuma

Kiminin açlık vurur hayatına,kiminin sersemlik başına!...

 "ÜNLÜ"  BİR GERİZEKALI TWİTTER'DA ŞÖYLE BİR ŞEY YAZMIŞ :
Türkiye'de ekonomik kriz yaşanırken, nerden çıktı bu Afrika'ya yardım? Tam bir "ayranı yok içmeye, tahtıravalli ile gider Afrika'ya" örneği.

5 Haziran 2011 Pazar

14 Nisan 2011 Perşembe

Bobiler Örg'ün yeni iğrençlik klasiği :Ağlama Duvarı!...

Photoshop, gif maker ya da premierre gibi programları kullanmayı iyi kötü becerebiliyor,hatta bir takım amatörce sanatsal çalışmalar yapıyorsanız bobiler.org adlı sitenin adını duymuş olma ihtimaliniz yüksek.Bilmeyenler için basitçe açıklama gerekirse,amatör çizerlerin,webmaster ya da reklamcıların ticari amaç gütmeyen yapıtlarını yayımladıkları bir site Bobiler.org.Daha önce adı embesil.org imiş...Çok başarılı olup büyük bir ziyaretçi kitlesi kazanmş bir site.Her gün onlarca,yüzlerce "monte" yayımlanıyor ve binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.Bu kadar büyük bir trafiğin altından kalkabilmek kolay iş değil tabii.Bunun için çok sayıda admin çalışıyor, sunucular için binlerce lira bedel ödeniyor olmalı.Ama biraz girip çıkan,kurcalayan insanlar,bu çarkın nasıl döndürüldüğünü anlamakta gecikmez.Bobiler örg,kendi çapında hiç bir sitenin ya da portalin alamayacağı kadar reklam alıyor.Muazzam reklam geliri olduğunu ve bu siteyi işletenlerin de reklamcılar olduğunu düşünüyorum.Belki finanse ettikleri bir reklam şirketleri de vardır...

Zenginin malı züğürdün çenesini yorar derler ya...Benim gözüm yok,umurumda da değil ne kadar kazandıkları.Fakat buradan indirdiğim resimleri facebooktaki sayfamda yayınladığım halde kaynak göstermiyorum.Hatta bobiler.örg logosunu photoshopta temizledikten sonra yayımlıyorum.Buna çalma mı dersiniz ne derseniz deyin,umurumda değil.Çünkü çok haklı bir nedenim var.Bu siteye ziyaretçi göndermek istemediğim için bu şekilde davranıyorum. Kaynak göstermek istemememin nedeni bobiler.org'de aşırı bir şekilde reklam bulunması,kelimenin tam anlamıyla bir "spam" ve reklam çöplüğü olması.Alanen reklamlardan bahsetmiyorum,gizli reklamlar var,güya amatörler tarafından yapılmış "monteler" gibi gözüken oysa aslında reklam olan sinsi spamlar...Merak edeniniz varsa "salak reklamlarla dalga geçmece" adlı konuyu tıklayıp "montelere" göz atsın.Yüzlerce firmanın yüzlerce reklamını görecekler.Elbetteki bunlar amatör işler sanıldığı için maliyeciler falan da olayı bilmiyorlar..Sadece bu konuya değil,detaylı bir araştırma ile yarım saat içinde en az 300 tane gizli reklam ve spama rastlamak mümkün...Bu reklamlar o kadar sinsi ki,bu spam çöplüğüne ziyaretçi göndermek istemediğim için kaynak göstermiyorum.Fakat çokça ziyaret edip bu sitenin "montelerini" kullanmamın nedeni,burada zaman zaman şaşırtıcı yaratıcılık örneklerine ve mizaha rastlamam.Çoğunlukla 12-16 yaş grubundan olduğunu tahmin ettiğim yeni yetme genç insanlar bunlar(yorumlardaki üsluplarından belli oluyor yaşları!)..Tabi her zaman zeki ve yaratıcı olamıyorlar,çoğunlukla saçmalıyorlar...Ama o yaştaki genç insanları anlayışla karşılamak lazım.Onların eksikliği,kendilerine yol gösterebilecek ağabeylerinin olmaması.Bobiler örg yöneticilerinden bunu (yol göstericiliği) beklememek lazım.Çünkü onlar, ceplerini doldurmaktan ziyade pek bir şeyi umursamayan tuzu kurular...Yol gösterici derken bir zamanların Oğuz Aral'ı gibi birinden söz ediyorum.Bugünkü köklü popüler mizah geleneğinin mirası Oğuz Aral'a aittir.Onun sayesinde idi o mizah dergilerinde güçlü sol ve demokrat duruş.Bugünün mizah dergilerinde ırkçılığa,cinsiyetçiliğe,nefret söylemine pek rastlamıyorsak,bu Oğuz Aral'ın gençleri yetiştirme konusundaki ısrarlı tutum ve çabası sayesinde mümkün oldu.Diyeceğim o ki,Gülmece bir kültür işidir.Gülmece sırtını demokrat,muhalif,sol geleneğe dayamıyorsa,doğası gereği kolayca ırkçılığa,cinsiyetçiliğe,şiddet ve nefret söylemine savrulabilir..Bunun nedeni çok açık :Gülmeyi,farklı olanı dışlamak için onunla alay ederek öğreniriz...Gülme,kesinlikle masum bir eylem değildir.Hayvansılktan,vahşilikten,linç etme dürtüsünden beslenir.Ancak terbiye edilirse muhalif bir tavrın aracı olabilir...

Şimdi yukarıdaki bobiler örg'den aldığım "ağlama duvarı" konulu monteye göz atalım.Yahudilerin kutsal saydığı bir şeyle iğrenç bir şekilde alay ediyor ve bir de üstelik hepsini topyekün "gaylere" benzeterek hem yahudileri,hem de eşcinselleri aşağılamış oluyor...Irkçılık,nefret,anti semitizm,cinsiyetçilik ne ararsan var...Hem de en hoyrat üslupla!...Muhtemelen bunu yaşı küçük bir yeni yetme yapmştır..Üstelik büyük bir olasılıkla kendini emperyalist yahudi devletine karşı mazlum filistin halkının saflarında gören biridir.Bu genç insanlar,kültür dediğim o şeyden beslenmedikleri için,yol göstericiye sahip olmadıkları için,bu şekilde düşünüp etliyi sütlüye karıştırmaları normal.Elbette siyonist israil devleti,bugünkü haliyle insanlık için büyük bir tehdittir ve yaptığı kırımlar nedeniyle büyük bir nefret uyandırması son derece doğaldır...Ama gerçek bir eleştirel duruş,hakiki bir mizah,onları mahkum edeyim derken böylesi bir ırkçılığa,böylesi bir ilkel nefret söylemine kucak açmaz..

1.ödülü

   

Gerçek mizah için örnek vermek gerekirse,Ahmet Öztürk Levent’in yukarıdaki ödüllü karikatürüne göz atmanın tam zamanı...Burada da konu "ağlama duvarı".Üstteki İsrail askerleri filistinlileri katlederken alttaki hacılar aynı duvarı ağlamak için kullanıyorlar.Kendi vahşetleri,düşmanlarından aşağı kalmadığı halde yine de kendilerini mağdur gibi göstermelerindeki büyük çelişkiyi nasıl çarpıcı bir şekilde ortaya koymuş sanatcı,haksız mıyım?Elbette yazının başındaki yeni yetmeden bu denli büyük bilinç ve bu derece etkileyici anlatım beklemek haksızlık olacak.Ama şu da bir gerçek :Birileri gerçek sanatı savunmadıkça böyle akıl yoksunu işler ortalığı kaplıyor.Bunun da adı kültürsüzleşmedir,yozlaşmadır...
Bobiler.örg'de ırkçılık,cinsiyetçilik ve nefret söylemi ve iğrençlik konusunda daha çok fikir edinmek için "ağlama duvarı" adlı konuya göz atınız :http://www.bobiler.org/k.asp?id=3965

20 Kasım 2010 Cumartesi

Birinde para var,öbüründe mal var..Eksik olan ne?Eksik olan nezaket...



Uploaded with ImageShack.usVerme kızını bu puşt herife beybaba!...

Damadın parası çok,kızın da istiyor onu,ama vermemek istemekte haklısın kesinlikle...Senin gibi bir beyefendi adamın böyle bir damadı olamaz..Kabalık var,yontulmamışlık var,ama parası var ya,bununla bütün kusurlarını örteceğini sanıyor..Her zaman saygısızca,ahmakça,görgüsüzce davranarak ,sana, verdiğine pişman edecek,saç baş yolduracak...Doğrusu birbirini arzu eden insanları birbirinden ayırmak medenice bir davranış sayılamaz;ama senin bu kızın farkında değil,böyle bir puşt heriften koca moca olmaz...Paragöz bir sahtekar,yontulmamış şimarık,azgın bir şapşal bu..Sen hep onurlu bir insan olarak yaşamayı seçtin;hatta onurun uğruna seni ihya edebilecek fırsatları bile elinin tersiyle ittin..O nedenle bu heriften damat olmaz sana..Cehennem olup gitsin,bir daha da semtine uğramasın...

3 Kasım 2010 Çarşamba

ELLER GİDER FEZAYA,BİZ TAKTIRAMADIK KONDOMU RIZA’YA…



Uploaded with ImageShack.us
KARİKATÜRDEKİ GİBİ DEĞİL,AMA GERÇEK BİR "SPERM HIRSIZLIĞI" HİKAYESİ İÇİN YAZIYI OKUYUNUZ...
Nedir bu zavallı iş adamlarımızın çektikleri,nedir?O kadar acıyorum ki bazen onlara,içim burkuluyor,gözyaşlarına boğuluyorum….Bu adamların suçu,memleketimizin iktisadi kalkınması uğruna boydan boya ömrünü feda etmek,memleketimizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için gece gündüz çalışmak…Ama bu ülkede servet düşmanı çok…Kıskançlık,haset diz boyu..Özel teşebbüs düşmanlığı,serbest piyasa düşmanlığı,sermaye ve birikim düşmanlığı..O kadar çalışıp didinmesine bakmadan,elindeki avucundakini çalmaya çalışan, çooookkk..





Hani dizilerde falan görüyorum onca lüksün ihtişamın içinde döktükleri gözyaşlarına falan,yüreğim dayanamadığı için seyredemiyorum.Ama iş adamlarımızın gerçek hayattaki ızdırabı dizilerden daha az değil…Al işte,Antalyalı iş adamımızın başına gelenler..Haberleri takip edenler duymuşlardır hadiseyi.Antalyalı parlak bir iş adamımız o zat.Kendisi doktormuş,bir tıp merkezi sahibi imiş.Ispartalı bir sevgilisi varmış.Her şey al gülüm ver gülüm giderken,bu bayan zırt diye hamile kalmasın mı?Yani kızım…Sen kime sordun bu şeyi ya?Kafana göre hamile kal,oh ne güzel valla…Hayır,bebeğin babası zengin ya,bu servete kıyısından köşesinden yamanacak ya,hamile kalmış..Hesap bu hesap!Ondansonra yok bebeğin şusu eksik busu eksik..Sonra da babasından habersiz dünyaya gelmiş bu bebek mirasçı olacak,servete konacak..Ne güzel iş valla çalışmadan,etmeden!


Neyse,doğal olarak kabul etmemiş çocuğu iş adamımız.Demiş ki”Ohho..Kızım nerde bu yoğurdun bolluğu?Bana mı sordun?Nasıl bakacaksan bak!”Neyse araları bozulmuş.Kadın da dava etmiş bunu.Mahkemede hakim soruyor,iş adamının gıyabında..Demiş ki “kızım,seni sperm hırsızlığı ile suçluyor,ne diyorsun?”Kadın da pişkin pişkin şöyle cevap vermiş:”Cüzdanından mı çaldım onun spermlerini?…Sahip olsaydı..”Bakın lafa bakın ya..yüzsüzlüğün bu kadarına doğrusu pes!Hani yavuz hırsız ev sahibini bastırır derler ya,aynen öyle…Ne demek yani,cüzdanına mı koyacaktı çok afedersiniz spermlerini?Oldu olacak,markette falan nakit ödemek için kullansaydı bari…Kredi kartı yanında olmadığı zaman ,döküverseydi vıcık vıcık öyle mi?Ya da az bekleyin deyip çıkarsaydı aleti,tokatlasaydı çavuşu elalemin gözünün önünde...Ya da kendisine "kredi kartıyla mı yoksa nakit mi ödeyeceksiniz?"diye sorulunca "işte bununla!" deyip sonra aleti şırakk diye masanın üzerine mi vursaydı?Hayır,saklanacak bişey olsa, çelik kasasında saklayacak..Spermlerin durduğu yer bellidir.Yani onun durduğu yer belli diye çalınamaz değil ki..Elbette ki çalınır oradan da..Nasıl çalınır?Afedersiniz ama silahı kafaya dayayıp “haydi bakalım önce şahlan,sonra icraya geç” denilerek değil.Böyle de olabilir,ama o zaman hırsızlık denmez ona,gasp denir…Hırsızlık nasıl olur?Kıkırdar,fingirder,hangirder…Yan yan bakar,işveli işveli süzer…Ondan sonra niyeti bozdurur..Sonra da hoooop spermler çantadaaaa….Ee şimdi sen çalmış olmuyor musun?Zavallı iş adamı da senin korunduğunu sanıyor.Keriz yerine konuyor,ama iş işten geçiyor..Ondan sonra babalık davası,tazminat davası uğraş dur.Yani yasalarımız iyi değil.Yani ceza kanununun değişmesi lazım arkadaş.Müteşebbisleri her türlü servet düşmanlığından koruyacak hükümler konması lazım…Böyle olmayınca bu memlekette sermaye birikimi olmuyor .Birikim olmayınca büyük yatırımlar yapılamıyor..Yapılamayınca da İMF’nin kucağına oturduk diyorlar..Oturursun tabi.Memlekette bu kadar servet avcısı,bu kadar hırsız,üç kağıtçı olduktan sonra…


Ama ben gene de kızdım.Hakettiğini de düşündüm.Çünkü tedbirsiz,basiretsiz…Oysa bir girişimcide basiret olmalı,riskleri önceden görüp tedbirini almalı…Kondom diye bişey var ya..Yani kendin korunmak dururken niye başkasına güvenesin ki?Hırlısı var,hırsızı var di mi?Kondom kullanın kardeşim kondom.Niye oyuna gelesin ki ya?..

Sperm hırsızlığı tartışmasını Hürriyet gazetesinin portalinden okumak içinTIKLAYINIZ

11 Ekim 2010 Pazartesi

Plajlar ve Sahiller partisi lideri Kılıçdarzade Gandi Kemal




Yav biz sosyalistler nedense bu Kemal'den bir Gandi çıkacağına bir türlü inanamadık...Aslında CHP'nin de yoksul ve ezilenlere yakın bir parti olduğuna bir türlü inanamıyoruz nedense..Referandumda oy kullanmadık.Anayasa değişiklikleri konusunda itirazımız çoktu;ama sırf bu CHP ile aynı saflarda yer almamak için "hayır" oyu kulanmadık.Nitekim öyle bir tablo çıktı ki,referandum sonrasında,evet demesek bile hayır diyerek plajlar ve sahiller tarafında yer almadığımıza şükrettik.Bir defa daha sormak lazım:Sıcak denizler ve plajlar,Türkiye'nin şeriata ve gericiliğe karşı gözü açık ve külyutmaz kesimi midir?Bizim aymaz sosyal demokratlara göre öyle..Oysa onlar "gaflet ve delalet" içindedirler "hıyanet" içinde oldukları söylenemese de.Plajlar ve sahilerin AKP aleyhtarı bir görünüm sergilemesinin kökeninde "ekonomik" bir sebep mevcuttur modern cumhuriyetle ilgili kaygılardan önce.Bu kesim turizmden para kazanmaktadır ve şehrin içinde plaj kıyafetleri ile gezinmeye alışık Avrupalı ve Türk turistler bu kesimin ekonomisinin ayrılmaz parçasıdırlar.Biraz daha açık söylersek,ege ve akdeniz kıyılarının turizmle geçinen insanları,AKP iktidarının ileride alkollü içki satan yerlerle ilgili düzenlemelere giderse,bölgeden turistlerin kaçabileceği ve bölge ekonomisinin çökebileceği kaygısı yaşamaktadırlar.CHP'yi desteklemelerinin birincil nedeni budur.Fakat Türkiyenin büyük bir kesiminde kitle desteğinden büyük ölçüde kopmaktadır CHP.Nedeni ise açıktır.Emekçilere ve yoksulara uzaklığıdır.Yoksullara yeşilkartçı ve bedava kömürcü AKP'den bile daha uzaktır.Tarihinin hiç bir döneminde gerçek anlamda bir sosyal demokrat olamamasıdır.Hatta tutarlı bir demokrat bile olamamaktadır CHP.Çoğunlukla sivil olmayanlara,militer eyilimlilere sırtını dayayarak ayakta kalmaya çalışmakta,tutarlı bir demokrasi fikrinden bile aciz görünmektedir.CHP'nin sol gibi göründüğü tek dönem,12 eylül öncesi dönemdir.Ancak o zamanlar Türkiye'de çok güçlü bir sol dalga vardı ve CHP de bu dalganın dışında kalamamıştı.Onca yoksul,kültürel hakları gaspedilmiş kürtler nezdinde sefilleri oynamaktadır,nerede ise yoktur.Kılıçdaroğlu ilk zamanlarda yolsuzluğa ödünsüz bir şekilde gidebilecek namuslu bir siyasetçi izlenimi yarattığı için bunca ilgi odağı olmuştu.Fakat zamanla gördük ki,Baykal'ın CHP'sinden pek farklı olmayacak onun önderliğindeki CHP.Keşke sosyal demokrat olabilse gerçek anlamda CHP.Güçlü bir sosyal demokrat partinin olduğu bir ülkede solun da güçsüz olması mümkün değildir.Ama bu tip bir Gandi bize lazım değil...

16 Eylül 2010 Perşembe

Mutluluğun formülü!...



Mutluluğun formülünü bulamasıysanız,problemi çözmek için alternatif bir yol deneyin..Yakınlarınızın mutsuzluğundan hareket edin..Onlar mutsuz olacak diye içe atmayın!..dövün!...Sövün!...İmza:Egoist

3 Eylül 2010 Cuma

KADİRİZM ÜZERİNE



Kadirizm nedir?Bir yaşama biçimi midir?Bir felsefe midir?Hayata karşı bir duruş mudur?Kadirizmi tanımlamak öyle kolay değil,ama Kadri İnanır’ın çağrıştırdığı bir çok şeyle ilintili olduğu kesin..Akla, fikirlerden çok bir imajı getiriyor Kadirizm..Galiba ünlü aktörün,sanat yaşamındaki belli bir filmden sonra başlamış olan bir şey bu,yanılmıyorsam.Altmışlı yılların ortalarında başlayan sinema kariyerinde kendi kuşağının en yetenekli oyuncularından biri olarak bir çok film çeviriyor,”Selvi Boylum Al Yazmalım” ile zirve yapıyor,ama gel gör ki, Türkan Şoray’la birlikte çevirdiği “Devlerin Aşkı”ndan sonra bir haller oluyor ona.Gilda’nın serbest bir uyarlaması olan bu filmde,köpek hırlaması,aslan kükremesi ve yılan tıslamasına benzer bir tavırla konuştuğu,insanı tedirgin edecek kadar vahşi göründüğü bir üslup geliştiriyor.Öyle ki,dost, düşman,erkek ,kadın herkesi tehdit etmeye başlıyor.Arkadaşının kızkardeşine sinirlenip “çalma o şarkıyı” diye bağırıyor,kadın dinlemeyince elinden gitarı çekip alıyor..Kırıyor muydu acaba?..her önüne geleni azarlıyor, fırçasını atıyor..Acaba hızını alamayıp bu filmin setlerinde gerçekten Türkan Sultanı tokatladı mıydı?Neyse efendim,bu filmle o Kadirizm dediğimiz müthiş olayın temelini attı.Bundan sonra da hep benzer tavır ve edalarının egemen olduğu bir üslubu benimsedi.Her filminde biraz daha hırçın,saldırgan,vahşi ve maço,hatta giderek psikopat,ruh hastası bir görünüm aldı.Öyle ki,oynadığı en iyi roller de,Kadirizme en yatkın olanlarıydı.Aklıma “Med Cezir Manzaraları”ndaki manik depresif psikoz tiplemesi geliyor.Bir de “Film Bitti”nin psikopat aktörü.Onun o hırçın,maço edaları hayatına da egemen olmaya başladı.Kadınları dövdü,paparazzileri tartakladı.Çelik’in manken oyuncu sevgilisine tecavüz girişimi iddiaları ile de gündeme geldi.Kadir İnanır,sayısız aşklar yaşasa da,magazin dünyasında görünmüyordu artık.Paparazzileri dövmekle kalmayıp faci şekilde tehdit ediyordu söylentilere bakılırsa.Kadınlara,eşlerine,sevgililerine nasıl davranıyordu bunu da pek bilmiyoruz.Acaba o kadınlar arasında esaslı bir sopa yemeden kurtulanı var mıydı, hiçbir fikrim yok.Belki sandığımdan daha naziktir onlara karşı, istekleri yerine geldiği sürece..Adamın günahını almak istemem,belki gündelik hayatında yumuşak huylu bir adamdır.Ama bu imajı yaratan kendisi,insanlarda elinde olmadan bu çeşit izlenimler bırakıyor.Mesela Komiser Şekspir’de rol gereği giydiği prenses elbisesi onu ne kadar çok germişti,inanmayan izlesin o sahneyi.Acaba o sahneden sonra yaşadığı stresi atmak için yönetmen Sinan Çetin de dahil,herkesi tokatladı mıydı?Yani Ben Kadir İnanır’ı,günde bir iki kişiye sopa çekmeden duramayan bir adam olarak hayal ediyorum hep.Her halde Kadirizm dedikleri bu imaj olmalı.

Anketlerde hala,kadınların gözdesi erkek tipi çıkıyor.Yaşı epey ilerledi,ama maşallahı var,o sinirlenip vahşi bir hayvan şeklini aldığı zamanlar hariç ,çekici bir adam olmadığını kim iddia edebilir?Eh,kadınlar nezdindeki popülaritesini yine kadınların kendisine borçlu olduğuna göre,kimbilir kadınların çoğunda,sopa atan erkeklere karşı ciddi bir zafiyet vardır.Yıpranmamış gözüküyor,o nedenle hala film ve diziler için başrol teklifleri alıyor.İçine atmayan,etrafındaki insanları cezalandırıp tehdit eden baskın maço tiplerin yıpranmadıkları ve geç yaşlandıkları söylenir.Neyse,çok küçük bir ihtimal de olsa,bu yazdıklarımı okuması ve milyarda bir olasılık olarak bir gün karşılaşmamız,yazdıklarımdan dolayı beni hatırlaması olasılığı var..Neme lazım,nolur nolmaz!...İleri geri konuşmayayım iyisi mi,eli de çok ağıra benziyor…

Şimdi “nereden geldi bu Kadirizm üzerine yazma fikri?” diye soranlar çıkabilir.Sinema Dergisi’nin eylül/2010 sayısında kendisi ile yapılmış,anket formunda bir söyleşi var.Her ay başka bir sinema kişisine sorulan Standard sorulara onun verdiği yanıtlar,”Kadirizm” meselesi konusunda kafamı iyice karıştırdı.Şimdi bu sorulardan bazıları ve İnanır’ın verdiği yanıtlara bakalım…
Soru:Favori filmleriniz nelerdir?
Cevap:184 tane filmim içinde çok favori filmim var ki,onları sıraya koyup birkaç tanesini ayırmaya vicdanım el vermez.
(Ne vicdanlı adam!...Oysa soruda favori filmleri soruluyor,kendi çevirdiklerini değil,seyrettiği filmler içinde en beğendiklerini)

Soru :Favori yönetmenleriniz kimlerdir?
Cevap :Çok yönetmen severim.Çoğuyla da güzel filmler çektik ama Şerif Gören tek favorimdir.(bu defa yine,çalıştığınız yönetmenler arasında en sevdiğiniz hangisi olarak anlamış soruyu!..)

Soru:Hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?
Cevap:Yerli oyuncuların hepsini severim,özellikle bu mesleği seçtikleri için.(…)Yabancılardan da Marlon Brando ve Gian Mario Volonte’yi severim.(bu defa soruyu doğru anlamış gözüküyor,ama sanki soruyu “oyunculuk mesleğini sever misiniz?” şeklinde anlamış gibi…)

Soru:Yarısında çıktığınız film var mı?
Cevap:İş ahlakım gereği hiçbir filmimi yarım bırakmam.Bırakmak zorunda kaldığım filmler oldu ama bu oyunu sezip fırsat vermedim,içim kan ağlayarak.
(Burada sinemada izlerken sıkılıp çıktığınız film oldu mu?Şeklindeki soruyu,yine kendi filmleri ile ilgili bir soru olarak anlamış!..)

Soru:Sizce son on yılın sinema olayı neydi?
Son çektiğim “Son Cellat” filmine vizyondayken 18 yaş sınırı getirildi.Hem de devletten çekilsin diye para yardımı almış bir filme…
(Müthiş!..Son on yılın sinema olayına bak abi..Bence bu, son on yılın değil,150 yıllık sinema tarihinin olayı!...)

Soru:Hangi konuda güçlüsünüz?
Cevap:Ezilen her insanın yanında olmak ve onu ezenlere tepkimin sert olması.
(Babaların babası,ezenlerin ezeni!...Sert tepkisinin ne kadar korkunç olabileceğini hayal bile edemiyorum.Hayatımda ilk defa ezenlere acıdığımı hissediyorum!...)

Soru:Hangi konuda zayıfsınız?
Cevap:İyi insan olmak için verdiğim kavgada zaman zaman zayıf düşerim.
(Kavgada dediğine göre iyi insan olmak için çok sopa atıyor..Ee yani,zaman zaman yorgunluktan zayıf düşmesi normal bence)

Soru:Ölümden sonra ne var?
Cevap:Bıraktıklarım…Filmlerim…Yeni teknoloji ile hep yaşayacağım,sadece bedenim olmayacak.
(Bu da insanların daha az sopa yedikleri bir dünya anlamına geliyor her halde!...)

Soru:En büyük hayaliniz nedir?
Cevap:Dünyadaki bütün insanların hiç acı çekmeden yaşaması.
(Bu fantezinin gerçekleşme olasılığı,o hayatta olduğu sürece sıfır!...Ölümünden sonra milyarda bir olasılık da olsa,belki…)

Soru:Bundan 10 yıl öncesine dönseniz kendinize ne öğüt verirdiniz?
Cevap:60 yıldır kendime “İyi insan ol” öğüdünü hiç geriletmeden uygulamaya çalışıyorum.
(Altmış yaşlarında olduğuna göre kendine iyi insan olma öğüdünü anne rahminde ya da bir emzikli bebek iken vermiş olmalı..)

Soru :Sabırsızlıkla beklediğiniz bir film,konser,sanat olayı vb var mı?
Cevap:Bütün sanat olaylarını izlemeye çalışıyorum.Bir sanatçının tek beslenme kaynağıdır çünkü.
(Ama önceki sorulara verdiği cevaplara bakılırsa,kendi içinde olduğu sanat olayları hariç hiçbir sanat olayını izlemiyor.Sinemaya gitmediği de kesin gibi..Marlon Brando öldüğüne göre bundan sonra da gitmeyecek..Kendi filmlerinin galaları hariç)

Soru:Hayatınız bir filme çekilse adı ne olurdu?
Cevap:Hayatım iki saatlik belgesele çekiliyor Hüseyin Karabey tarafından.
(Adı Kadirizm olur muydu?Valla Kadir İnanır’ın beğenmeyeceği bir film olursa vay Hüseyin Karabey’in haline!...)

Neyse efendim…Nedir bu Kadirizm?Benim kafam daha da karışmış durumda bu önemli konuda…Ben çözemedim.Çözen olursa bana da anlatsın…

7 Mart 2010 Pazar

İSTEYENİN BİR YÜZÜ...

Graphic2

BU KARİKATÜRÜMÜ ÇOCUKLUĞUNDA EN İYİ ARKADAŞI SANDIĞI KİŞİDEN BİR AVUÇ ÇEKİRDEK İSTEMİŞ,ANCAK TOKAT GİBİ BİR “HAYIR”CEVABI ALMIŞ OLAN VE O ANDA KARDEŞLİK ÜTOPYASI DARMADAĞIN OLMUŞ BÜTÜN ÇEKİRDEK MAĞDURLARININ ACILI HATIRASINA ADIYORUM…