11 Eylül 2010 Cumartesi

Kız tavlama bilirkişisi!...



Onda iyi çene vardı..Kızlara nasıl yaklaşılır,nasıl konuya girilir,konudan konuya,konudan eve,evden yatağa nasıl atılar...İnceliklerini biliyodu olayın.Çok kız götürmüştü,ama bir baltaya sap olamamıştı.Bir gün,neden kız tavlama bilirkişisi olmadığını sordu kendine.Utangaç abaza oğlanlara rehberlik edecek,bu sayede yolunu bulacaktı.Eşsiz deneyimlerini paraya çevirdi..Aklını sevsinlerdi!...

3 Eylül 2010 Cuma

Kayserili Hovarda!..



Zevk eğlenceye bayılıyor.Hovardalık onun kişiliğinin ayrılmaz parçası...Ama para harcamayı da sevmiyor..(Mevlam kimseyi böyle bir Kayserili etmeye!..)

KADİRİZM ÜZERİNE



Kadirizm nedir?Bir yaşama biçimi midir?Bir felsefe midir?Hayata karşı bir duruş mudur?Kadirizmi tanımlamak öyle kolay değil,ama Kadri İnanır’ın çağrıştırdığı bir çok şeyle ilintili olduğu kesin..Akla, fikirlerden çok bir imajı getiriyor Kadirizm..Galiba ünlü aktörün,sanat yaşamındaki belli bir filmden sonra başlamış olan bir şey bu,yanılmıyorsam.Altmışlı yılların ortalarında başlayan sinema kariyerinde kendi kuşağının en yetenekli oyuncularından biri olarak bir çok film çeviriyor,”Selvi Boylum Al Yazmalım” ile zirve yapıyor,ama gel gör ki, Türkan Şoray’la birlikte çevirdiği “Devlerin Aşkı”ndan sonra bir haller oluyor ona.Gilda’nın serbest bir uyarlaması olan bu filmde,köpek hırlaması,aslan kükremesi ve yılan tıslamasına benzer bir tavırla konuştuğu,insanı tedirgin edecek kadar vahşi göründüğü bir üslup geliştiriyor.Öyle ki,dost, düşman,erkek ,kadın herkesi tehdit etmeye başlıyor.Arkadaşının kızkardeşine sinirlenip “çalma o şarkıyı” diye bağırıyor,kadın dinlemeyince elinden gitarı çekip alıyor..Kırıyor muydu acaba?..her önüne geleni azarlıyor, fırçasını atıyor..Acaba hızını alamayıp bu filmin setlerinde gerçekten Türkan Sultanı tokatladı mıydı?Neyse efendim,bu filmle o Kadirizm dediğimiz müthiş olayın temelini attı.Bundan sonra da hep benzer tavır ve edalarının egemen olduğu bir üslubu benimsedi.Her filminde biraz daha hırçın,saldırgan,vahşi ve maço,hatta giderek psikopat,ruh hastası bir görünüm aldı.Öyle ki,oynadığı en iyi roller de,Kadirizme en yatkın olanlarıydı.Aklıma “Med Cezir Manzaraları”ndaki manik depresif psikoz tiplemesi geliyor.Bir de “Film Bitti”nin psikopat aktörü.Onun o hırçın,maço edaları hayatına da egemen olmaya başladı.Kadınları dövdü,paparazzileri tartakladı.Çelik’in manken oyuncu sevgilisine tecavüz girişimi iddiaları ile de gündeme geldi.Kadir İnanır,sayısız aşklar yaşasa da,magazin dünyasında görünmüyordu artık.Paparazzileri dövmekle kalmayıp faci şekilde tehdit ediyordu söylentilere bakılırsa.Kadınlara,eşlerine,sevgililerine nasıl davranıyordu bunu da pek bilmiyoruz.Acaba o kadınlar arasında esaslı bir sopa yemeden kurtulanı var mıydı, hiçbir fikrim yok.Belki sandığımdan daha naziktir onlara karşı, istekleri yerine geldiği sürece..Adamın günahını almak istemem,belki gündelik hayatında yumuşak huylu bir adamdır.Ama bu imajı yaratan kendisi,insanlarda elinde olmadan bu çeşit izlenimler bırakıyor.Mesela Komiser Şekspir’de rol gereği giydiği prenses elbisesi onu ne kadar çok germişti,inanmayan izlesin o sahneyi.Acaba o sahneden sonra yaşadığı stresi atmak için yönetmen Sinan Çetin de dahil,herkesi tokatladı mıydı?Yani Ben Kadir İnanır’ı,günde bir iki kişiye sopa çekmeden duramayan bir adam olarak hayal ediyorum hep.Her halde Kadirizm dedikleri bu imaj olmalı.

Anketlerde hala,kadınların gözdesi erkek tipi çıkıyor.Yaşı epey ilerledi,ama maşallahı var,o sinirlenip vahşi bir hayvan şeklini aldığı zamanlar hariç ,çekici bir adam olmadığını kim iddia edebilir?Eh,kadınlar nezdindeki popülaritesini yine kadınların kendisine borçlu olduğuna göre,kimbilir kadınların çoğunda,sopa atan erkeklere karşı ciddi bir zafiyet vardır.Yıpranmamış gözüküyor,o nedenle hala film ve diziler için başrol teklifleri alıyor.İçine atmayan,etrafındaki insanları cezalandırıp tehdit eden baskın maço tiplerin yıpranmadıkları ve geç yaşlandıkları söylenir.Neyse,çok küçük bir ihtimal de olsa,bu yazdıklarımı okuması ve milyarda bir olasılık olarak bir gün karşılaşmamız,yazdıklarımdan dolayı beni hatırlaması olasılığı var..Neme lazım,nolur nolmaz!...İleri geri konuşmayayım iyisi mi,eli de çok ağıra benziyor…

Şimdi “nereden geldi bu Kadirizm üzerine yazma fikri?” diye soranlar çıkabilir.Sinema Dergisi’nin eylül/2010 sayısında kendisi ile yapılmış,anket formunda bir söyleşi var.Her ay başka bir sinema kişisine sorulan Standard sorulara onun verdiği yanıtlar,”Kadirizm” meselesi konusunda kafamı iyice karıştırdı.Şimdi bu sorulardan bazıları ve İnanır’ın verdiği yanıtlara bakalım…
Soru:Favori filmleriniz nelerdir?
Cevap:184 tane filmim içinde çok favori filmim var ki,onları sıraya koyup birkaç tanesini ayırmaya vicdanım el vermez.
(Ne vicdanlı adam!...Oysa soruda favori filmleri soruluyor,kendi çevirdiklerini değil,seyrettiği filmler içinde en beğendiklerini)

Soru :Favori yönetmenleriniz kimlerdir?
Cevap :Çok yönetmen severim.Çoğuyla da güzel filmler çektik ama Şerif Gören tek favorimdir.(bu defa yine,çalıştığınız yönetmenler arasında en sevdiğiniz hangisi olarak anlamış soruyu!..)

Soru:Hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?
Cevap:Yerli oyuncuların hepsini severim,özellikle bu mesleği seçtikleri için.(…)Yabancılardan da Marlon Brando ve Gian Mario Volonte’yi severim.(bu defa soruyu doğru anlamış gözüküyor,ama sanki soruyu “oyunculuk mesleğini sever misiniz?” şeklinde anlamış gibi…)

Soru:Yarısında çıktığınız film var mı?
Cevap:İş ahlakım gereği hiçbir filmimi yarım bırakmam.Bırakmak zorunda kaldığım filmler oldu ama bu oyunu sezip fırsat vermedim,içim kan ağlayarak.
(Burada sinemada izlerken sıkılıp çıktığınız film oldu mu?Şeklindeki soruyu,yine kendi filmleri ile ilgili bir soru olarak anlamış!..)

Soru:Sizce son on yılın sinema olayı neydi?
Son çektiğim “Son Cellat” filmine vizyondayken 18 yaş sınırı getirildi.Hem de devletten çekilsin diye para yardımı almış bir filme…
(Müthiş!..Son on yılın sinema olayına bak abi..Bence bu, son on yılın değil,150 yıllık sinema tarihinin olayı!...)

Soru:Hangi konuda güçlüsünüz?
Cevap:Ezilen her insanın yanında olmak ve onu ezenlere tepkimin sert olması.
(Babaların babası,ezenlerin ezeni!...Sert tepkisinin ne kadar korkunç olabileceğini hayal bile edemiyorum.Hayatımda ilk defa ezenlere acıdığımı hissediyorum!...)

Soru:Hangi konuda zayıfsınız?
Cevap:İyi insan olmak için verdiğim kavgada zaman zaman zayıf düşerim.
(Kavgada dediğine göre iyi insan olmak için çok sopa atıyor..Ee yani,zaman zaman yorgunluktan zayıf düşmesi normal bence)

Soru:Ölümden sonra ne var?
Cevap:Bıraktıklarım…Filmlerim…Yeni teknoloji ile hep yaşayacağım,sadece bedenim olmayacak.
(Bu da insanların daha az sopa yedikleri bir dünya anlamına geliyor her halde!...)

Soru:En büyük hayaliniz nedir?
Cevap:Dünyadaki bütün insanların hiç acı çekmeden yaşaması.
(Bu fantezinin gerçekleşme olasılığı,o hayatta olduğu sürece sıfır!...Ölümünden sonra milyarda bir olasılık da olsa,belki…)

Soru:Bundan 10 yıl öncesine dönseniz kendinize ne öğüt verirdiniz?
Cevap:60 yıldır kendime “İyi insan ol” öğüdünü hiç geriletmeden uygulamaya çalışıyorum.
(Altmış yaşlarında olduğuna göre kendine iyi insan olma öğüdünü anne rahminde ya da bir emzikli bebek iken vermiş olmalı..)

Soru :Sabırsızlıkla beklediğiniz bir film,konser,sanat olayı vb var mı?
Cevap:Bütün sanat olaylarını izlemeye çalışıyorum.Bir sanatçının tek beslenme kaynağıdır çünkü.
(Ama önceki sorulara verdiği cevaplara bakılırsa,kendi içinde olduğu sanat olayları hariç hiçbir sanat olayını izlemiyor.Sinemaya gitmediği de kesin gibi..Marlon Brando öldüğüne göre bundan sonra da gitmeyecek..Kendi filmlerinin galaları hariç)

Soru:Hayatınız bir filme çekilse adı ne olurdu?
Cevap:Hayatım iki saatlik belgesele çekiliyor Hüseyin Karabey tarafından.
(Adı Kadirizm olur muydu?Valla Kadir İnanır’ın beğenmeyeceği bir film olursa vay Hüseyin Karabey’in haline!...)

Neyse efendim…Nedir bu Kadirizm?Benim kafam daha da karışmış durumda bu önemli konuda…Ben çözemedim.Çözen olursa bana da anlatsın…

25 Ağustos 2010 Çarşamba

AZGIN BOĞANIN GAZABI


Boğayı hepimiz gördük...Matadordan yediği kılıç darbeleri yüzünden çok hiddetlenmişti.Tribündekilerin boğanın matadora daha hiddetli saldıracağını sandığı bir anda ,birdenbire tribünlere sıçramak için kullanacağı bir yükseltiye doğru koştu boğa.Şimşek gibi bir buçuk metre sıçrayıp tribündeki seyircilerin içine daldı.Bir anda can pazarına dönmüştü ortalık!Boğa,önüne kim çıkarsa çakıyordu 'Yaradana sığınıp!'Sonuç:40 yaralı.

Hayatım boyunca boğa güreşi seyretmedim canlı olarak.Ama seyretmiş gibi oldum,bazen çok da zevkli olabiliyormuş...Gerçi ağır yaralanıp yoğun bakıma alınan iki kişiden biri 10 yaşında bir çocukmuş.Bu yaşta bir çocuğun başına gelenlere üzülmemek elde değil.Çocuk bile masum değil aslında o arenada.Ona bu ölüm oyununu seyrettirerek çoktan kirletmişler çünkü masumiyetini.

Boğa için hedefini şaşırdı falan diyorlar ama asıl bu defa hedefini tutturdu.Türibündeki o rahat koltuklarında riske girmeksizin bir ölüm oyununu kendilerine zevk ve eğlence yapmanın o ürkünç konforunu yaşayan seyircilere vurmuş oldu ilk defa bir tos.Bunu bilinçsizce yaptığını söylüyorlar,ama hayvanların bilinçleri hakkında ne biliyoruz ki?Hayvancağız asıl hesaplaşılması gerekenin bu kalabalık olduğunu sezmiş olamaz mı?

Boğaya bayıltıcı iğne saplayıp sakinleştirmişler.Sonra da öldürmüşler yani itlaf etmişler onu.Neden?Eee ne de olsa türibündeki seyircileri kendine hedef seçmiş bir boğa o.Belki de sandığımız gibi salak bir boğa değildir,belki de bu başarılı girişiminden sonra her zaman seyircileri hedef seçecek ve onlara ölüm oyunu nasıl oynanırmış,bir güzel göstermek isteyecek.Ne olur ne olmaz!...Neden riske atılsın bu kuduruk boğa dururken o masum ve günahsız seyirciler...Ha bir de mazallah,elde ettiği bu çok özel bilgi genlerine kodlanır ve doğacak çocukları da insanlarla hesaplaşabilen bir türün öncüleri falan olursa?..İnsanlık büyük tehdit altına girer değil mi?Bu söylediklerim uçuk kaçık fanteziler gibi duruyor ama gene de ne olur ne olmaz!...En iyisi itlaf edip kurtulmak bu boğadan abi...

8 Ağustos 2010 Pazar

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Sokak Şarkıcısı Bir İskeletin Marifetleri!...



Bir iskelet..Sokak şarkıcılığı yapıyor.Bir rock and roll parçayı söylerken çılgınca hareketler yapıyor.Söylediği şarkı hangi gruptan şarkıcıdan bilmiyorum,ama,onun o sürekli sırıtkan ağzına çok yakışıyor.En sonunda para için önünde duran şapaya doğru boylu boyunca uzanıyor ve dinleyicilerine müthiş bir selam veriyor..Şarkı bitmiş,alkışlıyorlar,o hala kıpır,kıpır...hiperaktivitesi var gibi duramıyor yerinde...Sahibinin(!) geçim kaynağını sağlayacak kadar yararlı bir iş yapsa da,onun parada pulda gözü olmadığı belli.Biraz eğlenmek yetiyor ona!..

Bu kadar komik ve eğlenceli gözükmesinin nedenleri çok.Bir defa sahibi çok iyi yetiştirmiş onu,defalarca prova yapılmış.Ağız hareketleri şarkıyla öyle senkronize olmuş ki,playback(!) yapılmadığına,bunu düpedüz iskeletin söylediğine yemin edeceği geliyor insanın.İkincisi onun doğal bir komik olması..Aslında bir iskelet korkunç değil komiktir.Çünkü derisi,dudakları olmadığından sürekli sırıtmak zorundadır.Sırf kemikten oluştuğundan yemeğe de ihtiyacı yok,aç kalma derdi de yok.Yaşam kaygısı çekmesine hiç lüzum yok!..Öte dünyadan bu dünyaya açık unutulmuş bir kapı,bir gizli geçit,her neyse bir şey bulmuş işte...Eğlenmek için yaşıyor ve yeterince eğleniyor.

Ama sanki bana,ona karşı cimri davranılıyor gibi geldi.Çünkü bir tanesi para attı.Belki de o şovunu tamamladıktan sonra paralar akmaya başlayacak.

İskeletten yeterince ders çıkarmak lazım.hiç değilse dans ederken ve şarkı söylerken unutalım günlük hayatımızı.Bu iskelet gibi,dünyanın tek amacı eğlenmekmiş gibi davranalım.Bu iskelet gibi öte dünya ile bu dünya arasında bir açık kapı bulalım.İçimizden geldiği gibi eğlenelim,nerede,hangi alemde olursak olalım!..

6 Ağustos 2010 Cuma

Bir eşekle bir adamdan yüzyılın düeti!...


yüzyılın düeti
Yükleyen hakanipek6. - Diğer komik videolarını izle.

Hayvanların,özellikle eşeklerin huyunu iyi bilen(belki de ruhlarından anlayan!) müzisyen bir adam,trompeti ile caz melodileri çalarak,eşeğe sesleniyor.Eşek de onun çağrısını karşılıksız bırakmıyor ve başlıyor anırmaya!...Beklenmedik bir olay bu.Hayvanları müzikten anlamaz biliriz.Hele hele eşeklerin müzikten anlayacağına hiç inanmadığımız için olsa gerek,müzik kulağı olmayanları "eşek kulaklı" diye küçümseriz.Ama bu videodaki eşek,düpedüz trompet çalan adamla düet yapıyor..Nedir anırmasının nedeni,çözemedim gitti.Acaba bunu bir cinsel mesaj olarak mı algıladı.Hayvanların karşı cinslerini cezbetmek için sesler çıkardığını duymayan kalmamıştır herhalde.Yoksa bu sesi çok kışkırtıcı olduğu için öfkelenip,sesin sahibini kovmaya mı çalışıyor?Belki de hiç ihtimal veremeyeceğimiz bir olay (bilimin tam tersine bizi inandırdığı bir hadise)vuku buluyor diyebilir miyiz.Eşekler gerçekten müzikten,hem de hakiki müzikten insanlar kadar anlıyor olabilirler mi?Mesela bu eşek doğal bir cazsever mi?Belki Mozart ve Beethoven dinleyip kendinden geçen eşekler vardır.Aslında böyle eşekler var dünyada (çoğu bizim ülkemizde).Klasik müzik eşekleri diyelim onlara..Aslında bunlar ilgilenmiyorlar gerçek anlamda klasik batı müziğiyle.Fakat mesela dünyaca ünlü bir piyanistimiz(ipucu:Fazıl Say),ne çalsa bu tür eşekler tarafından alkışlanıyor,methiyelere boğuluyor.Ama konserden çıktıktan sonra kendi uydurma müziklerine,arabeske,fanteziye dönüyorlar.Türkiyede bu tip eşekler sayılamayacak kadar çok...Ya da avamın dinlediği müzikleri hor görüp seçkinci takılanlar;klasik türk sanat müziği hastaları mesela.Onlara bakarsak avam bir eşek sürüsüdür.(Bunlara göre batı müziği dinlemek,arabesk dinlemekten daha feci bir yozlaşmadır!)Ama bu bizim videodaki eşeğin,bana kalırsa bunlardan daha iyi kulağı var,daha iyi bir müziksever.

YORUMSUZ!...


RADİKAL GAZETESİNİN THE SUN GAZETESİNDEN ALDIĞI 6.AĞUSTOS 2010 TARİHLİ HABERİ...

2 Ağustos 2010 Pazartesi

ELİ ÇABUK ANNE İLE ELEŞTİREL KIZI...



Bu karikatürü bir bayanın twitterdeki bir yazısından esinlenerek çizdim..Bazen de gerçek hayattan çıkıyor doğruca espriler..Ama onun karikatür olması için ille de bir değişiklik yapılması gerekiyor yine de...

28 Temmuz 2010 Çarşamba

KARŞINIZDA POPÜLER MİZAHIN USTALARINDAN BAHADIR BARUTER!..NAMI DİĞER:LOMBAK



Mona Lisa,Da Vinci'nin ölümsüz eseri sayısız kez yeniden resmedildi.Bunların arasında Sürrealist ressam Duchamp'ın "Bıyıklı Mona Lisa" adlı reprodüksiyonu pek ünlüdür..Mona Lisaya bıyık çizmiş ve akadamik resmin köküne kibrit çalan en büyük kundakçılar arasında yerini almıştır..

Bizdeki "kundakçı"nın adı Bahadır Baruter...Leman dergisinden hatırlayan çoktur.Şimdi Penguen'de çiziyor.Lombak adlı sayfasını yıllardır devam ettiriyor.Uzun bir ayrılıktan sonra esprileri bulan Fatih Solmaz ile ortaklığına devam ediyor..

Buradaki "mona rıza" adlı tablosunda(!) Baruter'in karikatürcülüğünün belli başlı erdemleri görülüyor.Müthiş kıvrak çizgiler,şahane detaylar,bütün çizimlerine damgasını vuran sabırlı ve özenli işçiliği..ve benzerine kokoreççiler,(roman vatandaşlarımızdan af dileğiyle)roman çadırları,tır şoförleri,korsan değnekçiler ya da kerhane pezoları vs. arasında rastlayabileceğimiz grotesk bir figür:Dişlerinin bir kısmı dökülmüş grotesk görünümlü bir adam.Ama kadın kılığında bir adam bu.Ciddi olmaya çalışan ama daha da gülünç hale gelen...Kadın kılığındaki halinden (nedense)rahatsız görünmese de,kendisi ile alay edilme olasılığına karşı eliyle "nah!" işareti yaparak bu kılık altında sert bir maçonun yattığını göstermeye çalışıyor..."Mona Rıza" o...

Türk popüler mizahçılarının çoğunun tipik bir temsilcisi Baruter.Aslında kendisi yumuşak huylu olduğu halde "sözümona sert maçoları" çizmeyi pek seven,zengin çocuklarını tedirgin eden yaramaz bir gecekondu çocuğu gibi olmaktan haz alan..Ne kendini ne de hayatı fazla ciddiye almaması sayesinde bizlere her koşulda gülünüp rahatlanabilecek bir dünyanın mevcudiyetini vadeden...

Benim karikatürlerim için etkilenme sözkonusu edilebilecekse, çizimlerim en çok onun karikatürcülüğünün etkisi altındadır.Böyle bir ustadan etkilenmemenin de nasıl mümkün olabilecceği,doğrusu benim anlayabileceğim birşey değil...


Metin Üstündağ hakkındaki yazımızı okumak için tıklayınız