3 Eylül 2010 Cuma

Kayserili Hovarda!..



Zevk eğlenceye bayılıyor.Hovardalık onun kişiliğinin ayrılmaz parçası...Ama para harcamayı da sevmiyor..(Mevlam kimseyi böyle bir Kayserili etmeye!..)

KADİRİZM ÜZERİNE



Kadirizm nedir?Bir yaşama biçimi midir?Bir felsefe midir?Hayata karşı bir duruş mudur?Kadirizmi tanımlamak öyle kolay değil,ama Kadri İnanır’ın çağrıştırdığı bir çok şeyle ilintili olduğu kesin..Akla, fikirlerden çok bir imajı getiriyor Kadirizm..Galiba ünlü aktörün,sanat yaşamındaki belli bir filmden sonra başlamış olan bir şey bu,yanılmıyorsam.Altmışlı yılların ortalarında başlayan sinema kariyerinde kendi kuşağının en yetenekli oyuncularından biri olarak bir çok film çeviriyor,”Selvi Boylum Al Yazmalım” ile zirve yapıyor,ama gel gör ki, Türkan Şoray’la birlikte çevirdiği “Devlerin Aşkı”ndan sonra bir haller oluyor ona.Gilda’nın serbest bir uyarlaması olan bu filmde,köpek hırlaması,aslan kükremesi ve yılan tıslamasına benzer bir tavırla konuştuğu,insanı tedirgin edecek kadar vahşi göründüğü bir üslup geliştiriyor.Öyle ki,dost, düşman,erkek ,kadın herkesi tehdit etmeye başlıyor.Arkadaşının kızkardeşine sinirlenip “çalma o şarkıyı” diye bağırıyor,kadın dinlemeyince elinden gitarı çekip alıyor..Kırıyor muydu acaba?..her önüne geleni azarlıyor, fırçasını atıyor..Acaba hızını alamayıp bu filmin setlerinde gerçekten Türkan Sultanı tokatladı mıydı?Neyse efendim,bu filmle o Kadirizm dediğimiz müthiş olayın temelini attı.Bundan sonra da hep benzer tavır ve edalarının egemen olduğu bir üslubu benimsedi.Her filminde biraz daha hırçın,saldırgan,vahşi ve maço,hatta giderek psikopat,ruh hastası bir görünüm aldı.Öyle ki,oynadığı en iyi roller de,Kadirizme en yatkın olanlarıydı.Aklıma “Med Cezir Manzaraları”ndaki manik depresif psikoz tiplemesi geliyor.Bir de “Film Bitti”nin psikopat aktörü.Onun o hırçın,maço edaları hayatına da egemen olmaya başladı.Kadınları dövdü,paparazzileri tartakladı.Çelik’in manken oyuncu sevgilisine tecavüz girişimi iddiaları ile de gündeme geldi.Kadir İnanır,sayısız aşklar yaşasa da,magazin dünyasında görünmüyordu artık.Paparazzileri dövmekle kalmayıp faci şekilde tehdit ediyordu söylentilere bakılırsa.Kadınlara,eşlerine,sevgililerine nasıl davranıyordu bunu da pek bilmiyoruz.Acaba o kadınlar arasında esaslı bir sopa yemeden kurtulanı var mıydı, hiçbir fikrim yok.Belki sandığımdan daha naziktir onlara karşı, istekleri yerine geldiği sürece..Adamın günahını almak istemem,belki gündelik hayatında yumuşak huylu bir adamdır.Ama bu imajı yaratan kendisi,insanlarda elinde olmadan bu çeşit izlenimler bırakıyor.Mesela Komiser Şekspir’de rol gereği giydiği prenses elbisesi onu ne kadar çok germişti,inanmayan izlesin o sahneyi.Acaba o sahneden sonra yaşadığı stresi atmak için yönetmen Sinan Çetin de dahil,herkesi tokatladı mıydı?Yani Ben Kadir İnanır’ı,günde bir iki kişiye sopa çekmeden duramayan bir adam olarak hayal ediyorum hep.Her halde Kadirizm dedikleri bu imaj olmalı.

Anketlerde hala,kadınların gözdesi erkek tipi çıkıyor.Yaşı epey ilerledi,ama maşallahı var,o sinirlenip vahşi bir hayvan şeklini aldığı zamanlar hariç ,çekici bir adam olmadığını kim iddia edebilir?Eh,kadınlar nezdindeki popülaritesini yine kadınların kendisine borçlu olduğuna göre,kimbilir kadınların çoğunda,sopa atan erkeklere karşı ciddi bir zafiyet vardır.Yıpranmamış gözüküyor,o nedenle hala film ve diziler için başrol teklifleri alıyor.İçine atmayan,etrafındaki insanları cezalandırıp tehdit eden baskın maço tiplerin yıpranmadıkları ve geç yaşlandıkları söylenir.Neyse,çok küçük bir ihtimal de olsa,bu yazdıklarımı okuması ve milyarda bir olasılık olarak bir gün karşılaşmamız,yazdıklarımdan dolayı beni hatırlaması olasılığı var..Neme lazım,nolur nolmaz!...İleri geri konuşmayayım iyisi mi,eli de çok ağıra benziyor…

Şimdi “nereden geldi bu Kadirizm üzerine yazma fikri?” diye soranlar çıkabilir.Sinema Dergisi’nin eylül/2010 sayısında kendisi ile yapılmış,anket formunda bir söyleşi var.Her ay başka bir sinema kişisine sorulan Standard sorulara onun verdiği yanıtlar,”Kadirizm” meselesi konusunda kafamı iyice karıştırdı.Şimdi bu sorulardan bazıları ve İnanır’ın verdiği yanıtlara bakalım…
Soru:Favori filmleriniz nelerdir?
Cevap:184 tane filmim içinde çok favori filmim var ki,onları sıraya koyup birkaç tanesini ayırmaya vicdanım el vermez.
(Ne vicdanlı adam!...Oysa soruda favori filmleri soruluyor,kendi çevirdiklerini değil,seyrettiği filmler içinde en beğendiklerini)

Soru :Favori yönetmenleriniz kimlerdir?
Cevap :Çok yönetmen severim.Çoğuyla da güzel filmler çektik ama Şerif Gören tek favorimdir.(bu defa yine,çalıştığınız yönetmenler arasında en sevdiğiniz hangisi olarak anlamış soruyu!..)

Soru:Hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?
Cevap:Yerli oyuncuların hepsini severim,özellikle bu mesleği seçtikleri için.(…)Yabancılardan da Marlon Brando ve Gian Mario Volonte’yi severim.(bu defa soruyu doğru anlamış gözüküyor,ama sanki soruyu “oyunculuk mesleğini sever misiniz?” şeklinde anlamış gibi…)

Soru:Yarısında çıktığınız film var mı?
Cevap:İş ahlakım gereği hiçbir filmimi yarım bırakmam.Bırakmak zorunda kaldığım filmler oldu ama bu oyunu sezip fırsat vermedim,içim kan ağlayarak.
(Burada sinemada izlerken sıkılıp çıktığınız film oldu mu?Şeklindeki soruyu,yine kendi filmleri ile ilgili bir soru olarak anlamış!..)

Soru:Sizce son on yılın sinema olayı neydi?
Son çektiğim “Son Cellat” filmine vizyondayken 18 yaş sınırı getirildi.Hem de devletten çekilsin diye para yardımı almış bir filme…
(Müthiş!..Son on yılın sinema olayına bak abi..Bence bu, son on yılın değil,150 yıllık sinema tarihinin olayı!...)

Soru:Hangi konuda güçlüsünüz?
Cevap:Ezilen her insanın yanında olmak ve onu ezenlere tepkimin sert olması.
(Babaların babası,ezenlerin ezeni!...Sert tepkisinin ne kadar korkunç olabileceğini hayal bile edemiyorum.Hayatımda ilk defa ezenlere acıdığımı hissediyorum!...)

Soru:Hangi konuda zayıfsınız?
Cevap:İyi insan olmak için verdiğim kavgada zaman zaman zayıf düşerim.
(Kavgada dediğine göre iyi insan olmak için çok sopa atıyor..Ee yani,zaman zaman yorgunluktan zayıf düşmesi normal bence)

Soru:Ölümden sonra ne var?
Cevap:Bıraktıklarım…Filmlerim…Yeni teknoloji ile hep yaşayacağım,sadece bedenim olmayacak.
(Bu da insanların daha az sopa yedikleri bir dünya anlamına geliyor her halde!...)

Soru:En büyük hayaliniz nedir?
Cevap:Dünyadaki bütün insanların hiç acı çekmeden yaşaması.
(Bu fantezinin gerçekleşme olasılığı,o hayatta olduğu sürece sıfır!...Ölümünden sonra milyarda bir olasılık da olsa,belki…)

Soru:Bundan 10 yıl öncesine dönseniz kendinize ne öğüt verirdiniz?
Cevap:60 yıldır kendime “İyi insan ol” öğüdünü hiç geriletmeden uygulamaya çalışıyorum.
(Altmış yaşlarında olduğuna göre kendine iyi insan olma öğüdünü anne rahminde ya da bir emzikli bebek iken vermiş olmalı..)

Soru :Sabırsızlıkla beklediğiniz bir film,konser,sanat olayı vb var mı?
Cevap:Bütün sanat olaylarını izlemeye çalışıyorum.Bir sanatçının tek beslenme kaynağıdır çünkü.
(Ama önceki sorulara verdiği cevaplara bakılırsa,kendi içinde olduğu sanat olayları hariç hiçbir sanat olayını izlemiyor.Sinemaya gitmediği de kesin gibi..Marlon Brando öldüğüne göre bundan sonra da gitmeyecek..Kendi filmlerinin galaları hariç)

Soru:Hayatınız bir filme çekilse adı ne olurdu?
Cevap:Hayatım iki saatlik belgesele çekiliyor Hüseyin Karabey tarafından.
(Adı Kadirizm olur muydu?Valla Kadir İnanır’ın beğenmeyeceği bir film olursa vay Hüseyin Karabey’in haline!...)

Neyse efendim…Nedir bu Kadirizm?Benim kafam daha da karışmış durumda bu önemli konuda…Ben çözemedim.Çözen olursa bana da anlatsın…

25 Ağustos 2010 Çarşamba

AZGIN BOĞANIN GAZABI


Boğayı hepimiz gördük...Matadordan yediği kılıç darbeleri yüzünden çok hiddetlenmişti.Tribündekilerin boğanın matadora daha hiddetli saldıracağını sandığı bir anda ,birdenbire tribünlere sıçramak için kullanacağı bir yükseltiye doğru koştu boğa.Şimşek gibi bir buçuk metre sıçrayıp tribündeki seyircilerin içine daldı.Bir anda can pazarına dönmüştü ortalık!Boğa,önüne kim çıkarsa çakıyordu 'Yaradana sığınıp!'Sonuç:40 yaralı.

Hayatım boyunca boğa güreşi seyretmedim canlı olarak.Ama seyretmiş gibi oldum,bazen çok da zevkli olabiliyormuş...Gerçi ağır yaralanıp yoğun bakıma alınan iki kişiden biri 10 yaşında bir çocukmuş.Bu yaşta bir çocuğun başına gelenlere üzülmemek elde değil.Çocuk bile masum değil aslında o arenada.Ona bu ölüm oyununu seyrettirerek çoktan kirletmişler çünkü masumiyetini.

Boğa için hedefini şaşırdı falan diyorlar ama asıl bu defa hedefini tutturdu.Türibündeki o rahat koltuklarında riske girmeksizin bir ölüm oyununu kendilerine zevk ve eğlence yapmanın o ürkünç konforunu yaşayan seyircilere vurmuş oldu ilk defa bir tos.Bunu bilinçsizce yaptığını söylüyorlar,ama hayvanların bilinçleri hakkında ne biliyoruz ki?Hayvancağız asıl hesaplaşılması gerekenin bu kalabalık olduğunu sezmiş olamaz mı?

Boğaya bayıltıcı iğne saplayıp sakinleştirmişler.Sonra da öldürmüşler yani itlaf etmişler onu.Neden?Eee ne de olsa türibündeki seyircileri kendine hedef seçmiş bir boğa o.Belki de sandığımız gibi salak bir boğa değildir,belki de bu başarılı girişiminden sonra her zaman seyircileri hedef seçecek ve onlara ölüm oyunu nasıl oynanırmış,bir güzel göstermek isteyecek.Ne olur ne olmaz!...Neden riske atılsın bu kuduruk boğa dururken o masum ve günahsız seyirciler...Ha bir de mazallah,elde ettiği bu çok özel bilgi genlerine kodlanır ve doğacak çocukları da insanlarla hesaplaşabilen bir türün öncüleri falan olursa?..İnsanlık büyük tehdit altına girer değil mi?Bu söylediklerim uçuk kaçık fanteziler gibi duruyor ama gene de ne olur ne olmaz!...En iyisi itlaf edip kurtulmak bu boğadan abi...

8 Ağustos 2010 Pazar

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Sokak Şarkıcısı Bir İskeletin Marifetleri!...



Bir iskelet..Sokak şarkıcılığı yapıyor.Bir rock and roll parçayı söylerken çılgınca hareketler yapıyor.Söylediği şarkı hangi gruptan şarkıcıdan bilmiyorum,ama,onun o sürekli sırıtkan ağzına çok yakışıyor.En sonunda para için önünde duran şapaya doğru boylu boyunca uzanıyor ve dinleyicilerine müthiş bir selam veriyor..Şarkı bitmiş,alkışlıyorlar,o hala kıpır,kıpır...hiperaktivitesi var gibi duramıyor yerinde...Sahibinin(!) geçim kaynağını sağlayacak kadar yararlı bir iş yapsa da,onun parada pulda gözü olmadığı belli.Biraz eğlenmek yetiyor ona!..

Bu kadar komik ve eğlenceli gözükmesinin nedenleri çok.Bir defa sahibi çok iyi yetiştirmiş onu,defalarca prova yapılmış.Ağız hareketleri şarkıyla öyle senkronize olmuş ki,playback(!) yapılmadığına,bunu düpedüz iskeletin söylediğine yemin edeceği geliyor insanın.İkincisi onun doğal bir komik olması..Aslında bir iskelet korkunç değil komiktir.Çünkü derisi,dudakları olmadığından sürekli sırıtmak zorundadır.Sırf kemikten oluştuğundan yemeğe de ihtiyacı yok,aç kalma derdi de yok.Yaşam kaygısı çekmesine hiç lüzum yok!..Öte dünyadan bu dünyaya açık unutulmuş bir kapı,bir gizli geçit,her neyse bir şey bulmuş işte...Eğlenmek için yaşıyor ve yeterince eğleniyor.

Ama sanki bana,ona karşı cimri davranılıyor gibi geldi.Çünkü bir tanesi para attı.Belki de o şovunu tamamladıktan sonra paralar akmaya başlayacak.

İskeletten yeterince ders çıkarmak lazım.hiç değilse dans ederken ve şarkı söylerken unutalım günlük hayatımızı.Bu iskelet gibi,dünyanın tek amacı eğlenmekmiş gibi davranalım.Bu iskelet gibi öte dünya ile bu dünya arasında bir açık kapı bulalım.İçimizden geldiği gibi eğlenelim,nerede,hangi alemde olursak olalım!..

6 Ağustos 2010 Cuma

Bir eşekle bir adamdan yüzyılın düeti!...


yüzyılın düeti
Yükleyen hakanipek6. - Diğer komik videolarını izle.

Hayvanların,özellikle eşeklerin huyunu iyi bilen(belki de ruhlarından anlayan!) müzisyen bir adam,trompeti ile caz melodileri çalarak,eşeğe sesleniyor.Eşek de onun çağrısını karşılıksız bırakmıyor ve başlıyor anırmaya!...Beklenmedik bir olay bu.Hayvanları müzikten anlamaz biliriz.Hele hele eşeklerin müzikten anlayacağına hiç inanmadığımız için olsa gerek,müzik kulağı olmayanları "eşek kulaklı" diye küçümseriz.Ama bu videodaki eşek,düpedüz trompet çalan adamla düet yapıyor..Nedir anırmasının nedeni,çözemedim gitti.Acaba bunu bir cinsel mesaj olarak mı algıladı.Hayvanların karşı cinslerini cezbetmek için sesler çıkardığını duymayan kalmamıştır herhalde.Yoksa bu sesi çok kışkırtıcı olduğu için öfkelenip,sesin sahibini kovmaya mı çalışıyor?Belki de hiç ihtimal veremeyeceğimiz bir olay (bilimin tam tersine bizi inandırdığı bir hadise)vuku buluyor diyebilir miyiz.Eşekler gerçekten müzikten,hem de hakiki müzikten insanlar kadar anlıyor olabilirler mi?Mesela bu eşek doğal bir cazsever mi?Belki Mozart ve Beethoven dinleyip kendinden geçen eşekler vardır.Aslında böyle eşekler var dünyada (çoğu bizim ülkemizde).Klasik müzik eşekleri diyelim onlara..Aslında bunlar ilgilenmiyorlar gerçek anlamda klasik batı müziğiyle.Fakat mesela dünyaca ünlü bir piyanistimiz(ipucu:Fazıl Say),ne çalsa bu tür eşekler tarafından alkışlanıyor,methiyelere boğuluyor.Ama konserden çıktıktan sonra kendi uydurma müziklerine,arabeske,fanteziye dönüyorlar.Türkiyede bu tip eşekler sayılamayacak kadar çok...Ya da avamın dinlediği müzikleri hor görüp seçkinci takılanlar;klasik türk sanat müziği hastaları mesela.Onlara bakarsak avam bir eşek sürüsüdür.(Bunlara göre batı müziği dinlemek,arabesk dinlemekten daha feci bir yozlaşmadır!)Ama bu bizim videodaki eşeğin,bana kalırsa bunlardan daha iyi kulağı var,daha iyi bir müziksever.

YORUMSUZ!...


RADİKAL GAZETESİNİN THE SUN GAZETESİNDEN ALDIĞI 6.AĞUSTOS 2010 TARİHLİ HABERİ...

2 Ağustos 2010 Pazartesi

ELİ ÇABUK ANNE İLE ELEŞTİREL KIZI...



Bu karikatürü bir bayanın twitterdeki bir yazısından esinlenerek çizdim..Bazen de gerçek hayattan çıkıyor doğruca espriler..Ama onun karikatür olması için ille de bir değişiklik yapılması gerekiyor yine de...

28 Temmuz 2010 Çarşamba

KARŞINIZDA POPÜLER MİZAHIN USTALARINDAN BAHADIR BARUTER!..NAMI DİĞER:LOMBAK



Mona Lisa,Da Vinci'nin ölümsüz eseri sayısız kez yeniden resmedildi.Bunların arasında Sürrealist ressam Duchamp'ın "Bıyıklı Mona Lisa" adlı reprodüksiyonu pek ünlüdür..Mona Lisaya bıyık çizmiş ve akadamik resmin köküne kibrit çalan en büyük kundakçılar arasında yerini almıştır..

Bizdeki "kundakçı"nın adı Bahadır Baruter...Leman dergisinden hatırlayan çoktur.Şimdi Penguen'de çiziyor.Lombak adlı sayfasını yıllardır devam ettiriyor.Uzun bir ayrılıktan sonra esprileri bulan Fatih Solmaz ile ortaklığına devam ediyor..

Buradaki "mona rıza" adlı tablosunda(!) Baruter'in karikatürcülüğünün belli başlı erdemleri görülüyor.Müthiş kıvrak çizgiler,şahane detaylar,bütün çizimlerine damgasını vuran sabırlı ve özenli işçiliği..ve benzerine kokoreççiler,(roman vatandaşlarımızdan af dileğiyle)roman çadırları,tır şoförleri,korsan değnekçiler ya da kerhane pezoları vs. arasında rastlayabileceğimiz grotesk bir figür:Dişlerinin bir kısmı dökülmüş grotesk görünümlü bir adam.Ama kadın kılığında bir adam bu.Ciddi olmaya çalışan ama daha da gülünç hale gelen...Kadın kılığındaki halinden (nedense)rahatsız görünmese de,kendisi ile alay edilme olasılığına karşı eliyle "nah!" işareti yaparak bu kılık altında sert bir maçonun yattığını göstermeye çalışıyor..."Mona Rıza" o...

Türk popüler mizahçılarının çoğunun tipik bir temsilcisi Baruter.Aslında kendisi yumuşak huylu olduğu halde "sözümona sert maçoları" çizmeyi pek seven,zengin çocuklarını tedirgin eden yaramaz bir gecekondu çocuğu gibi olmaktan haz alan..Ne kendini ne de hayatı fazla ciddiye almaması sayesinde bizlere her koşulda gülünüp rahatlanabilecek bir dünyanın mevcudiyetini vadeden...

Benim karikatürlerim için etkilenme sözkonusu edilebilecekse, çizimlerim en çok onun karikatürcülüğünün etkisi altındadır.Böyle bir ustadan etkilenmemenin de nasıl mümkün olabilecceği,doğrusu benim anlayabileceğim birşey değil...


Metin Üstündağ hakkındaki yazımızı okumak için tıklayınız

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Romalı bir komutanın dünyasının yıkıldığı bir an!...

100...DALYA!İŞTE BU DA YÜZÜNCÜ POSTA...




100. POSTAM BLOGUMDA YAYIMLANAN..DOĞRU DÜRÜST RESİMLER GÖRÜNTÜLENEMİYOR ŞU ANDA YOUTUBE YASAĞI YÜZÜNDEN.YOUTUBE YASAĞI İLE BENİM BLOGUMUN NE ALAKASI OLDUĞUNA GELİNCE...BENİM TEK SUÇUM,BLOGUMU TAKİP ETMEK İÇİN GOOGLE ANALİTİCS HİZMETİNDEN YARARLANMAKTI..PEKİ NE ALAKASI VAR GOOGLE HİZMETLERİNİ KULLANMAKLA YOUTUBE YASAĞININ?AH BİR BİLSEM!BİR ÇOK WEB HİZMETİ AKSIYOR BU YASAK YÜZÜNDEN..MAHKEMEYE İTİRAZ ETTİLER SİTE SAHİPLERİ,AMA MAHKEME İTİRAZ SAHİPLERİNİ HAKSIZ BULDU!FAKAT BU İŞ BURADA BİTMEYECEK...MAĞDURLAR AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BAŞVURMAYA BAŞLADILAR..TÜRKİYENİN ÖDEYECEĞİ TAZMİNATLAR MİLYON DOLARLARI BULUNCA,SEVİNCİMDEN ŞIKIR ŞIKIR OYNAYACAĞIM..BU ARADA GOOGLE'I CEZALANDIRMAK İÇİN BLOGUMU AŞIRI YAVAŞLATANLARA DA GÜNDE BEŞ VAKİT SÖVDÜĞÜMÜ İLAN ETMEKTE BİR SAKINCA GÖRMÜYORUM..

26 Haziran 2010 Cumartesi

Google’a alternatif arama motoru abiler!…Ey Türk!..Titre ve Milli Motoruna dön!…

millimotor

 

  İki sene kapalı kaldıktan  sonra Youtube yasağının kaldırılmasından daha doğal birşey olamayacağını düşünüyorduk.Çünkü örnek aldığımız Avrupa’ya bu yasak yüzünden rezil olmuştuk.Adamlar resmen bizimle dalga geçiyorlardı.”Niye yasaklanmış youtube “ diye bizim vatandaşlardan birine sorduklarında Atatürk’e hakaret eden bir Yunanlının koyduğu video yüzünden olduğunu söyleyince,avrupalının kafası iyice karışıyormuş:

-What?

  Gel de adamlara bu yasağın mantığını anlat anlatabilirsen.Bizde ulusal önderimiz Atatürk’ü koruyan bir yasa var.Kimsenin ona hakaret etmesini istemiyoruz.Buraya kadar anlaşılmayacak bir şey yok.Eh müslümanların Hz. Muhammet ile ilgili hassasiyetlerini bildiklerinden,Atatürk’ün  de o kadar kutsal olması gerektiği akıl yürütmesi ile bu yasağı bir yere kadar anlayabilirler,anlayış gösterebilirler..Fakat bu yasağın kime karşı konulduğunu açıklama çok zor gerçekten.Çünkü videoyu koyan bir Yunanlı.Nereden koymuş.Yunanistandan.Eee bizimkiler niye erişimi engelliyor Youtube’un?Yunanlılar kendi ülkelerinde Atatürk’e hakaret ettiklleri için…

-What?

  Haydi diyelim bu yasağın mantığını şu şekilde izah ettik:Bir Yunanlı o videoyu Yunanistan’dan Youtube’a yüklüyor,ama o videoyu buradan Türk vatandaşları da izliyor.Onurları kırılıyor rencide oluyorlar.Eee Youtube’dan bu videoyu kaldırmasını isteseydiniz diyecek Avrupalı..Nasıl cevap vericez?..İstedik kardeşim ama Youtube yetkilileri  sadece Türkiye’den erişimi engelleyebileceklerini söylediler.Biz tamamen kaldırılmasını istiyoruz.Yunanlıların da Atatürk’ü koruma kanununa uymalarını istiyoruz…

-What?..

  Evet kardeşim,biz,kendilerine karşı zafer kazanmış,kendilerini denize dökmekle övünen Atatürk’e hakaret etmeyi Yunanlılara yasaklamak istiyoruz.

-What?..

  Fakat biz Yunanlılar’ın yedi sülalesine,dinlerine,mezheplerine,fener patrikanesine günde beş vakit sövüyoruz..Ama buuu,ayrı bir konu..

-What?What?!…

   Artık buradan sonra bizim Türkün Avrupalı dostuna bu durumu izah etmesi imkansız.Fakat yine de şu şekilde izaha devam edebiliriz:”Aslında mahkeme kararı ile youtube’a erişim engellenmiş olsa da bu yasağın fiilen işlevi yoktu.Çünkü dns denilen sunucular üzerinden youtube’a girilebiliyordu.Youtube’a sadece Türkiyeden giriş yasaktı,fakat dns sunucuları ile yurtdışından giriş yapar gibi girilebiliyordu.Bu girişler oldukça basit işlemlere dayandığından yurttaşların  bu yasaktan çokça şikayetçi oldukları söylenemezdi.Hatta Başbakan bile Youtube yasağını bu şekilde delmeyi öğütlemişti vatandaşlarına.”

   Avrupalı biraz dudak büker olsa da bir parça tatmin oluyor..kafasındaki karışıklık diner gibi oluyor.Fakat bundan sonra neler olduğunu sorunca Türkün işi yeniden zorlaşmaya başlıyor…

   “ Efendim iki yıl sonra bizim Türk yetkililer Youtube yasağına isyan ettiler..Peki kaldırdılar mı?Hayır..Yasağı daha da ağırlaştırdılar.Dns sunucuları üzerinden yapılan girişleri engellediler.Fakat youtube Google’ın birçok servisi ile ortak protokolü kullandığı için birçok google servisinin  aşırı yavaşlamasına neden olup erişimlerini çok güçleştirdiler..”

  -What??

   “Google Earth,Google toolbar,Analitics gibi ücretsiz Google servisleri aslında youtube yasağı ile ilgili olmadıkları halde erişimleri aşırı yavaşladı..”

 -What??

  “ Ama yalnızca mağdur olan ev kullanıcıları değildi.Google üzerinden reklam veren ve Analitics gibi google hizmetlerini kullanan firmaların sitelerine erişim güçleşti.Zarar etmeye başladılar.”

-What???

Ulaştırma bakanı ve bilgi iletişim değerlendirme kurumuna göre bu yavaşlamanın sorumlusu Google,youtube,reklam veren firmalar ve muhalefetti.Google youtube üzerinden reklam alıyor fakat vergi ödemiyordu.Birçok ülkeye yerli sürüm yaptığı halde türkiye için yapmıyordu.Türk yetkililerin telefonlarına cevap vermiyorlardı.Türkiye’de irtibat bürosu açmamışlar ve youtube yasağını kaldırmak için mahkemeye müracaat etmemişlerdi.”

   Avrupalının kafası karışmış ama olayı anlamak için Türk dostuna soruyor:

 -Google neden sitesine erişim engelli olduğu halde vergi ödesin?

- Çünkü gelir elde ediyor..

-Ama siz erişimi engelleyerek onları zarara uğratmıyor musunuz?

-Fakat  bunun sorumlusu kendileri kardeşim.Neden mahkemeye müracaat edip yasağı kaldırmıyorlar?

-Belki de Türk yetkililerle sorunu müzakere edmeyi uygun görmüşlerdir.Google yetkilileri Türk yetkililerle görüşmemişler mi?

-Görüşmüşler.Youtube sözkonusu videoya Türkiyeden erişimi engelleyebileceklerini söylemişler.Ama Türk yetkililer kabul etmemiş.

-Neden?

-Videonun tamamen kaldırılarak Yunanlılara bile yasak olmasını istiyorlarmış bizimkiler..

-What???

-Google yetkilileri Youtube’un  iki ayrı sürümü olmasını,yerli ve global sürüm olmasını,Türkiye’deki yasakların sadece yerli sürümde uygulanıp global sürümün olduğu gibi kalmasını önermişler.Fakat Türk yetkililer istemedikleri bütün videoların bütün dünyada yasak olmasını istiyorlarmış.Kendi yasalarımızı dünyanın her yerini kapsayacak şekilde genişletilmesini istemişiz..

-What?What??What???What???

  Avrupalı bizim yetkililerin deli olup olmadıklarını öğrenmek isteyecek:Türk de hepsinin akıl sağlığının yerinde olduğunu söyleyecek.Acaba doğru mu?

  Neyse…Milli arama motoru yapıldı da kurtulduk Google’dan!Her açılışta istiklal marşı çalıyor.Haydi bakalım arayın Atamıza,ecdadımıza söven o edepsiz videoları.Zırnık bulamazsınız zırnık!…

   Eyy Avrupalı,sen de bizim mantığımızı çözemiyorsan mantıksız olan sensin ulan!Bırak Google yandaşlığını,titre ve aramıza dön!Dilini ve dinini değiştir..Sünnet ol,gel.O zaman rahat rahat anlaşırız…

Milli arama motorunda arama yapmak için resmin üzerini ya da burayı tıklayın

25 Haziran 2010 Cuma

ABD’nin Şaban’ı nasıl olurmuş bir görelim!…

ladin_avcisi

    Bu adam ABD vatandaşı Gary Faulkner…Bir gazeteci topluluğuna demeç veriyor.Yaptığı işten gururlu ve keyifli görünüyor.Arka planda iki gazetecinin yüzleri görünüyor.Bir tanesinin yüzündeki ifade çok açık.Bir insan,bir salak gördüğü zaman yüzü hangi şekli alıyorsa,o şekli almış!…

    İşsiz ve ölümcül böbrek hastasıymış.Kore dövüş sanatı Hapkido ustası imiş!..Bin Ladin’in başı için ABD 25 milyon dolar ödül koymuş ya,bu zatı muhterem ,hem bu ödülü almak,hem de çok sevdiği vatanına hizmet etmek için yanına samuray kılıcı,gece görüş dürbünü amış,Pakistan’a gitmiş.Yakalanıp geri yollanmış.Kim yakalamış?Abd mi,yoksa Pakistanlı yetkililer mi?Radikal gazetesinin haberinden anlaşılmıyor..Havaalanında meraklı gazeteci topluluğuna “Tüm isteğim birazcık dinlenebilmek” demekle yetinmiş.Ladin’i avlamak için çok para ve zaman gerektiren bir işe giriştiğini belirtip “Bunun şahsımla ilgisi yok. Amerikan halkı ve dünyanın meselesi. Bu tür insanların bizi korkutmasına izin veremeyiz” diye konuşmuş.

    Misyonu yarıda kalan Faulkner, ‘Dönecek misiniz’ sorusuna “Kesinlikle. Ağustos sonunda öğreneceksiniz” yanıtını vermiş.Kardeşine herhalde “Ağabeyiniz  deli mi?” diye sormuş olmalılar ki ,“Ağabeyim deli değil. Ülkesini deli gibi sever ve Ladin’in bu ülkeye yaptığını unutmadı” diye yanıt vermiş geçen hafta Doktor kardeşi Scott.Faulkner’in bu girişiminin Bin ladn avcılığını artıracağı söyleniyormuş…

    Aklıma acayip bir film senaryosu geldi.Bu adam birkaç ay sonra tekrar dönüyor Pakistan’a.Bu defa yakalanmamayı başarıyor.Pakistan’da kendisi gibi Bin ladin’i arayan bir sürü ABD’li çatlakla karşılaşıyor.Cesaret ve çatlaklık konusunda kendini yarı yolda bırakacak bir sürü adam ilk başta moralini bozuyor kahramanımızın.Fakat daha sonradan hedefine ulaşabilmek için bu adamlardan yararlanmaya karar veriyor.Bir ninja örgütü kurup başına geçiyor.Başlıyorlar o yüksek dağlarda Bin Ladin aramaya…İlk icraatları da kendi içlerinden birini infaz etmek oluyor.Çünkü bu çatlaklar o dağlarda aç kalınca,açlığa dayanamayan zır delilerden birini,samuray kılıcı ile çete üyelerinden birinin kellesini uçurup etini gizlice yemek isterken yakalıyorlar.Bu adamı ölüm cezası ile cezalandırıyorlar ve o sarp ve çıplak dağlarda yiyecek bulamayacaklarını bildikleri için,infaz ettikleri adamı ve onun kurbanı olan çete üyesini yiyerek hayatta kalmaya karar veriyorlar.Bu deli çetesinin içinde çok iyi bir aşçı da var tabii.O etlerden Fransız usulü et yemeği yapıyor onlara..Bin Ladin’i yakaladıkları güne sakladığı kırmızı şarapla beraber et yemeklerini yiyorlar!…Daha sonra yollara düşen çete üyeleri ani bir baskınla Talibanlılar tarafından yakalanıyorlar.Çete üyelerinin  sözde tanınmamak için büründükleri garip kıyafetler nedeniyle,Talibanlılar, bu adamları el kaideye katılmak isteyenler zannediyorlar.Bunların ajan falan olabileceklerinden de şüphelenmiyorlar.Çünkü her biri o kadar üşütük ki,ajan veya istihbaratçı olmaları olanaksız.Bizim Şaban,ötekilerden daha zeki olduğundan durumu kavrayıp,örgüt üyelerine amaçlarına ulaşmak için el kaide sempatizanı gibi davranmaları gerektiğini anlatıyor.Sonra talibanlılar bunları el kaide örgütünün sorumlularından birine götürüyor…

   Hayal gücünü işletince neler çıkar daha neler.Mesela Bin Ladin’in aslında Amerikan gizli servis üyesi olduğunun ortaya çıkması.Bizim Şaban’dan bile daha fazla Amerika’yı sevdiğinin anlaşılması.11 eylül saldırılarının ABD’nin yeni dünya saldırgan politikalarına kılıf hazırlamak için ABD  derin devletinin bir komplosu olduğunun anlaşılması…Bin Ladin’in vatan sevgisinden gözleri yaşaran Şaban’ın yine de onun başını götürüp ödüle konma sevdasından vazgeçmemesi…Falan filan.Ve dönüşte kendi kendisine karşılama töreni yapan kitleye,çuvaldan çıkardığı,üzerinde binlerce sineğin uçuştuğu feci derecede kokmuş başı havaya kaldırıp gösterdiği muhteşem bir final sahnesi..

     Belki de ileride gerçekten de böyle şeyler olduğunu duyarız.Bana bu film fikrindeki olaylar hiç de gerçek dışı ve absürd görünmedi çünkü…

Haberi okumak için    tıklayınız

12 Haziran 2010 Cumartesi

BU BLOG BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU (B.T.İ.K.)TARAFINDAN HACKLENMİŞTİR.
TÜRKİYEDEN GİRİŞ YAPANLARIN GÖREBİLECEĞİ GİBİ RESİM VE VİDEO GİBİ İÇERİKLER GÖRÜNTÜLENEMEMEKTEDİR.
BUNUN NEDENİ BU BLOGDA BAZI YOUTUBE VİDEOLARININ OLMASI,GOOGLE ANALİTİCS HİZMETİNİ KULLANMASIDIR.
100 İÇERİĞE AZ KALMIŞTI...ALLAH RAHMET EYLESİN!...
RUHUNA FATİHA..

6 Haziran 2010 Pazar

Arkadaş ziyareti!…

patavatsiz_arif_

Birgün Patavatsız Arif’in bir arkadaşı uzun yıllar sonra ziyarete geldi onu.Üniversite yıllarından tanıdığı Arif,biraz tuhaf olsa da ilginç biriydi.Onun

arkadaş çevresini merak eden meraklı kız kardeşini de getirdi yanında.Hay getirmez olaydı!…Arif resmen sapıtmış,düpedüz kafayı yemişti…

ERKEN DOĞMUŞ AMA YİNE DE ‘TOSUN’ GİBİ BİR SEÇİM KARİKATÜRÜ…

muhtar_adayi_1

5 Haziran 2010 Cumartesi

NİNJA ÇETESİ İSTANBUL’DA!…

Bu kez sağlam kayaya çarptılar…Dövüş teknik ve yöntemleri Asım Ustanın mesleği icabı geliştirdiği döner kesme teknikleri karşısında darmadağın oldu!…




4 Haziran 2010 Cuma

2010 YAZ SEZONUNU AÇTIK ABİLER!…

 

 

kiskanc_necmettin

KISKANÇ NECMETTİN BU YAZ DA KARISI AYFER’E TATİLLERİNİ ZEHİR EDİYOR!..NE BU YA?KADIN ADIMINI ATSA SUÇ!…NECMETTİN ONUN AÇILIP SAÇILMASINI NİYE BÖYLE SAPLANTI HALİNE GETİRİYORSUN?ANLAMIYORSUN Kİ,AÇILSA DA ,KAPANSA DA,ONUN GÖZÜ SEN-DEN-BAŞ-KA-SI-NI-GÖR-MEZ!…O SANA BAĞLI…BİRAZ DAHA GÜNEŞTEN FAYDALANMAK İSTİYOR,HEPSİ BU!…HEM O BİKİNİSİZ Mİ G.RMEK İSTİYO SUYA?aŞKOLSUN VALLA NECMETTİN!…

30 Mayıs 2010 Pazar

SİGARA TİRYAKİSİ KARGALAR!…

 

tiryaki_ kargalar

Lan bu kargaları tanıyorum ben be…Maldivlere nasıl gitmişler niye gitmişler çözemedim ama tanıyorum bunları ben..Fakat hangisi hangisiydi çıkaramadım.

   Bizim mahalleden Dursun mu desem?İşyerinden Hüsrev mi Zeliha mı desem?..Okul arkadaşım Bahattin mi desem?..Kesin bunlar..Ama hangisi hangisiydi ya?Mutasyon geçirip kargaya dönüşen eş dost tanıdık çok.Ama hangisi hangisi?

  Herhalde buradaki sigara yasaklarından bunaldılar,ta Maldivlere gittiler orada rahat,huzur bulacaklarını umarak.

  Eskiden,ta bir zamanlar bende bunlar gibi günde iki paket zıkkımlanırken can ciğer kuzu sarmasıydık.Sigarayı bıraktığımdan beri pek muhatap olmuyorlar benimle.Aslında ben de yüz göz olmak istemiyorum onlarla.Çünkü iki dakikada on tane sigara içmişim gibi ciğerlerimi dumanaltı ediyorlar.Çok içtin desem,yeter artık desem,zıkkımın pekini iç desem,suratıma bakıp bakıp yüksek sesle höykürüyorlardı:

-Gaaaaakkkkk!…

Gittiniz de kurtulduk lan.Gelmeyin kalın oralarda lan..

-Gaaaakkkkk!…

Sigaranın üstüne yazılıyormuş sigara içmek öldürür falan..Ne gam ne kasvet bunlara?Anneleri zamanında şöyle yazardı paketlerinin üzerine:”Bok iç!” Ama tınmadılar..Sigara bulamadıkları zaman,kültablasında kalan izmaritleri içiyorlardı.Onu da bulamadıkları zaman afedersiniz,belki de bok içiyorlardı.Şöyle kurumuş,gevrek olmuş tezeği(!) sarıp afiyetle içerler bunlar…

  Eskiden bunlara “sigara içmek öldürür” şeklindeki uyarıyı hatırlatınca şuna benzer cevaplar verirlerdi:

-Ben doğarken ölmüşüm..

-Hızlı yaşa çabuk öl..Cesedin de hızlı ve genç olsun..

-İçmezsem sarhoşum,içersem berduşum.Gecem dönmüş gündüze,ne kalmış benden geriye?

-Sana ne lan,sen mi ölmeyi düşünüyon yerime?

-Azrail arkadaşımdır torpil geçer..Daha senin gibi nicelerini gömerim..

     Sigara yasakları yokken ses çıkaramazdık bunlara.Lütfen kapalı yerde içme sağlığımla oynama demek ne haddine?burnunun üstüne yerdin anında yumruğu…Kaç tane astımlı ellerinde kaldı bunların?Sigara içmeyen anneleri 60 yaşında akciğer kanserinden gidenler oldu;yine de sigara paketlerine şevkatle bakıp “sana daha nice anneler feda olsun dediler;canım sana feda olsun” dediler!

    Bir zamanlar kartaldılar;şimdi ise turistlerin sigarasını çalan karga onlar…Bir bıraksalar,anında insana dönüşecekler ama,yok bırakmazlar!..

   - Bırak artık oğlum şunu,kargalıktan hayır gelmez…Dön aramıza..

  - Gaaakkkkkk!!!!….

21 Mayıs 2010 Cuma

“VİCDAN SAHİBİ DİKTATÖR” NASIL OLUYOMUŞ BİR GÖRELİM!…

vicdanli_diktator1

BU VE BUNUN GİBİ HERİFLERİN VİCDAN SAHİBİ OLDUKLARINA,EN AZINDAN SAPIK OLMADIKLARINA İNANAN MİLYONLARCA EMBESİL YAŞIYO BU DÜNYADA NASIL OLSA,Dİ Mİ EFENİM?…

18 Mayıs 2010 Salı

Dünyanın en eğlenceli 10 mesleği

Yaptığınız işten sıkılıyor musunuz? İşte size dünyanın en eğlenceli 10 işi...

ada bakıcısı
34 yaşındaki Ben Southall ve  6 ay bakarak 111 bin dolar kazanmasını sağladIğı    cennet Hamilton Adası

Dünyanın en eğlenceli 10 mesleği
Yaptığınız işten sıkılıyor musunuz? İşte size dünyanın en eğlenceli 10 işi...
Ntvmsnbc .com’un haberine göre dünyanın en eğlenceli 10 mesleği..Biz bu meslekleri n perde arkasını irdeledik..İrdelerken,bu mesleklerin bir kısmının resmen “pipi ile para kazanmak” olması nedeniyle elimize pipi gelmesin diye dikkatli olmaya çalıştık ve çok rahat ve zevkli görünen bu mesleklerin perde arkasında hangi çapanoğlu varsa onu ortaya çıkardık…  
Ada bakıcılığı: 34 yaşındaki Ben, Southall’ın Hamilton Adası’na 6 ay bakarak 111 bin dolar kazanmasını sağladı.
    Sanıyorum gazetelerden ya da televizyonlardan dünya güzeli adada gayet kıyak bi ücretle ada bakıcısı arandığını duymayan kalmamıştır…Dolgun ücretle ada bakıcılığı ilanı ile amaçlanan,adanın reklamını yaparak isminin duyulmasını sağlamaktı..Bu reklam sayesinde ada turizmi resmen patlamış..Ama ada bakıcısı Ben’e dünyasını dar etmişler..Sen ada bekçisisin diye adada oluşan her türlü vukuat için para cezası uygulamışlar.Adam ücretini alamadığı gibi 110 bin dolar da borçlu çıkmış..
Hayat kadını testçisi: Model ve DJ olan Jaime Rascone Şili’nin ünlü mamalarından Madam Fiorella’ya işe alacağı ve en önemli müşterilerine sunacağı kızları son bir denemeden geçirme teklifi götürünce hayatının işine sahip oldu. Fiorella’nın işe alacağı kızları bir gün içinde test eden Rascone görüşlerini rapor olarak patronuna sunuyor. Rascone ayda bir kez bu işi yaparken yılda 70’e yakın kızı teste tabii tutuyor.
  He he he he…Ne güzel iş di mi?Madam Fiorella’ya düşen öyle sıradan hatunlar değil,bir içim su cıvırlar…Üstelik bu kızlar, Jaime Rascone’ye kendilerini beğendirmek için her türlü muameleyi çekmek zorundalar…Ama kazın ayağı öyle değilmiş..Meğerse Madam Fiorella,nonoşları da pazarlıyormuş.Roscane bir sürü herifi denemek zorunda kalınca işin zevki kaçmaya başlamış..Ama bir de sosyetik bayanlar için jigolo erkekleri denemek zorunda olduğu söylenince zavallı Jamie’nin hayatı kabusa dönmüş.Kendisine gönderilen en son jigolo bir zenciymiş ve herifte 28. cm malafat  varmış.Zavallı Jamie heriften kurtulmak için ikinci kattan atlamış.Ölmemiş ama her tarafı kırılmış.Sonra da bu işlere tövbe etmiş…
Şarap tadıcısı ve blogcu: Hardy Wallace ayda 10 bin dolara şarapları tadarak onlar hakkındaki bilgileri facebook ve Twitter adresinde güncelliyor.
    Başlangıçta her şey güzel gidiyormuş,ama Hardy içki beleş diye her gün şişelerce çaşrap devirmeye başlamış.En sonunda alkolik olmuş çıkmış.Üstelik o kada pislikmiş ki işten atmalarına rağmen “bana şarap verin lan!” diye her türlü pisliği yapıyormuş.Ondan kurtulmak için bir mahzen dolusu şarabı tazminat olarak ödemek zorunda kalmışlar…
Şeker tadıcısı: Harry Willsher ise gizli tariflerle yapılan şekerleri tatmak. Bu en iyi iş olarak görülmese de en tatlısı olduğu aşikar.
  Amma dedik ya kazın ayağı öyle değil..Herife şeker diye uyuşturucu veriyorlarmış meğerse..Uyuşturucuya alıştırıp herifin zavallı görünsün diye kolunu ve bacağını kesip dilenci yapmışlar..(bu bana pek mantıklı gelmedi..Muhabirimiz işin aslını feslini araştırırken yanlış istihbarat almış olabilir..)

Prezervatif testçisi: Durex 18 yaş üstü bir grup Avusturalyalıyı ürünlerini test etmesi için işe aldı. 60 dolarlık ürün verilen kişiler 200 farklı pozisyonluk durumda prezervatifleri test ediyor. Şanslı çalışanlara 1000 dolar da bonus veriliyor.
   Pipi ile para kazanmak!..Hem mala vurmak,hem de üste para almak..Ulan erkek milletinin yüzde doksanının hülyası,ütopyası be!...Amma, dedik ya kazın ayağı öyle değil..Yada bu işin altında bir sapanoğlu yatıyor…Prezervatiflerden biri patlak çıkınca denediği hanım hamile kalmış.Onunla evlenmek zorunda kalmış.Şu aralar bu son derece dırdırcı karıdan boşanmak uğruna servetinin yarısını fedaya hazırmış…
World of Warcraft oyun testçisi: Dünyanın en meşhur oyunlarından World of Warcraft (Wow) oynayan ve iki 80. seviyeye gelerek saatte 200 altın kazanabilenler oyunun yeni sürümünü önceden test etmek için işe alınıyor. Tabii günde en az 4 saat bu oyunu oynamak seçilmek için artı bir şans yaratıyor.
  Bu işin altındaki çapanoğlunu bulmak için muhabirimizin araştırma yapmasına gerek kalmadı..80. seviyeye gelenler,ekmek ve su dışında hayata boş vermiş,en az günde onsekiz saat oyun oynayan zavallı oyun bağımlıları değil mi?Yok abi bunlara Çinlilerin yaptığını yapacan…Çinliler gibi,aşırı oyun bağımlılarını toplama kamplarına toplayıp eziyet ve işkence ile bağımlılıklarını tedavi edecen…

Müze eğlence müdürü: 6 yaşındaki Sam Pointon York bölgesinde bulunan Ulusal Demiryolu Müzesi’ne oyuncak trenini kullanmaktaki başarısını anlatan bir mektupla başvurmuş. Yetkilileri etkileyen bu mektup sonunda 6 yaşındaki Pointon şu an müzenin eğlence müdürü.
  Yazık zavallı çocuğa..Saat sekiz akşam beş..Akşama kadar bir sürü embesili eğlendirme sorumluluğu taşı..Daha onun eti ne budu ne?Bu batılılar,lafa gelince mangalda kül bırakmazlar..Yok efendim şu ülkeyi demokratik olmamakla,bu ülkeyi insan haklarına önem vermemekle suçlarlar..Kendileri düpedüz çocuk işçi çalıştırıyorlar..Çocuk küçük diye çikolata ve şekerle kandırıp maaş vermiyolardır gavat herifler…
Google haritası için kameralı bisikletçi: İki şanslı bisikletçi Google tarafından işe alınarak, bisikletlerinin arkasına asılan kameralar sayesinde başkent Paris’te arabaların giremediği tarihi yerlere gidiyor ve fotoğraflarını çekiyor. Bisikletçiler turlarını yineleyerek Google haritasına da yeni fotoğraflar gönderiyor.
  Bu çocuklardan biri mafya mensubu gansterlerden feci bir dayak yemiş..kamerası kırılmış.Ne bilsin zavallı o sokakta fotoğrafını çektiği heriflerin mafya olduğunu?..Öbür çocuk da olayı duyunca işi gücü bırakıp Paris’i terk etmiş…Marsilyaya yerleşmiş…

6 Mayıs 2010 Perşembe

ZAVALLI İŞ ADAMLARININ İÇ BURKAN HAYATLARINDAN GÖRÜNTÜLER SUNMAYA DEVAM EDİYORUZ!…

zavallı_ işadamı

“Aşk- memnu” gibi zenginlerin son derece  acıklı ve cacıklı hikayelerini anlatan dizilere gözyaşları dökmeyin!…

En az üç sene boyunca karısını aldattığı boynuzlu işadamı  için,onun düdükçü yeğeni ve fingirdek şırfıntı karısı için aylarca dökeceğiniz gözyaşları ile bitkileri sulayın,doğaya katkı yapın..Yani bunlarla boş yere vakit kaybedeceğinize,bu siteye takılın,”zavallı iş adamı “ etiketine tıklayın ve o dizilere on basacak acıklı zengin hikayelerimizi okuyarak gözyaşlarına boğulun,deşarj olun!…

26 Nisan 2010 Pazartesi

Flaş…Flaş…Yarış Atlarına tecavüz eden atın sahibi bulundu…Yarış atlarının sahibi tecavüzcü atın sahibini mahkemeye verdi…Muhabirimiz duruşmadan bildiriyor…

yazık oldu gülizara

Yarış atlarına tecavüz haberi                    Tecavüzcü atın sahibi Abbas

  İzmir’de yarış atlarının barındığı bir çiftliğe saldırarak,5 yarış atına hunharca tecavüz eden azgın aygır “Coşkun’a bir yular vurarak ahıra hapsetmişti,kısrakların sahibi mağdur iş adamı hatırlarsanız.”Suçlu elimizde ama ne yapacağımızı bilemiyoruz” diyordu.Zararını 380.000 Tl olarak hesaplamışlardı,sahibini bulabilirlerse dava açacaklardı..

     Mağdur iş adamı İ. A.  olayı  “talihsiz bir  iş kazası” diye  geçiştirip,Coşkun’u köfte sucuk yapan seyyar kebapçılara “hayrına” vermeye hazırlanıyordu ki,kulağına gelen bir haber onu heyecanlandırdı.Meğer bu at,10 km. ötede bir ahır çiftlik karışımı bir bahçede sütçülükle geçinen Deli Abbas lakaplı bir adamınmış.Sütçü deyip geçmemeliymiş ona,İzmir’in çok sayıdaki semtine  süt satan bir “at arabası filosunun” sahibiymiş!...Herif iyi para kazanıyormuş,söylenilenlere göre 7-8 tane apartman dairesi sahibiymiş.Beş altı tane oğlu süt satmaya gidiyormuş,bu da ineklere  ve atlara bakıyormuş.

    Kızıl saçlı,uçuk çiçekbozuğu tenli,kocaman kocaman çilleri olan,hep bir karış sakalla gezen,çatık kaşlı,at kokulu,kıl bir herifmiş bu Abbas.Elinde hep kızılcık sopasıyla dolaşır,ola ki çiftliğine izinsiz biri girsin,ona dar edermiş  dünyayı kızılcık sopasıyla!..Bahçesindeki meyve ağaçlarına dalan çocukları Allah yarattı demeyip öldüresiye dövdüğü için lakabı Deli Abbasmış.Az konuşur,bahçesinin kenarındaki yoldan geçenlere de sanki yol da kendininmiş gibi pis pis bakarmış.Bir tek Durali varmış kapıcılık yapan,onunla konuşur,anlaşırmış.Başka da kimse ile konuşmazmış.Karısı ve çocukları ile bile çok mesafeliymiş.Böyle herkesten kaçmasının bir nedeni de kulağının birinin sağır olmasıymış.Bir kaç kere tekrarlatırmış,bağırmazsan hiç  bişey anlamazmış….

    Zavallı işadamı İ. A., atın sahibinin Abbas olduğuna birkaç da şahit yazdırmış,350.000 tl’lik zarar ziyan davası açmış.Abbas Mahkeme tebligatını okumuş,bir şey anlamayınca oğullarından birine okutmuş.Oğlan durumu çakmış”baba” demiş,”bizim at böyle iken böyle yapmış.Zararı varmış atların sahibinin.Para almak için vermiş mahkemeye”.Abbas ne kadar istediklerini öğrenince henüz dünyada oğulları dahil kimsenin duymadığı sunturlu küfürler savurmuş ve tebligatı cart curt yırtmış.Oğlu babasını”Aman baba..Mahkemeden kaçılmaz.Bu adamlar çok kuvvetli,bir de avukat tutalım” deyince oğlunun anasına küfürler savurup,oğlanı kızılcık değneği ile kovalamış.Ama tek dostu Durali onun anlayacağı dille işin ciddiyetini anlatınca mahkemeye gitmeyi,hatta avukat tutmayı kabul etmiş…

   Bundan sonra bir duruşmada hakimin Deli Abbas’ı nasıl sorguladığını naklen yayınlıyoruz.

 Hakim:Abbas Soyluoğlu sen misin?

Abbas:Höööö?(anlamadım demek istiyor,avukatı kulağına yüksek sesle hakimin dediğini tekrarlıyor)

Abbas:Benim sayın amirim..(salonda gülüşmeler)

Hakim:”Yarış atları ile çiftleşen bu at senin mi?”

Abbas:”Benim değil,amirim!(gülüşmeler)

Hakim:Bana amirim deyip durma be adam!

Abbas:Hööööö?(hakimin söylediklerini anlatıldıktan sonra:Başüstüne amirim!(Gülüşmeler)

Hakim:Davaya cevap yazısında “at benim”demişsin,şimdi değil diyorsun.Bak seni yalan beyandan içeri attırırım.

Abbas:Höööö?(gülüşmeler)Durum kendisine izah edildikten sonra tekmil verir gibi:Benimdir sayın hakimim!(Gülüşmeler)

Hakim:Davacı senin atına sahip olmadığın için bu zararın meydana geldiğini söylüyor..Niye atını bağlamadın?Kaçmasına neden oldun?

Soru avukat tarafından kendisine yüksek sesle anlatıldıktan sonra Abbas:Her zamanki gibi ahırın önündeki çayırda otlamaya bıraktım.Kaçıp getmiş dürzü ne edeyim?(gülüşmeler)

Hakim:Niye uzunca bir yularla bağlayıp da otlamaya bırakmıyorsun onu?

Abbas:Bu ne ağnar(anlar) yuları neyi sayın hakimim…Evi bağlasan evi de sürükler götürür..(gülüşmeler)

Hakim:İyi ama bak ne haltlar yemiş atın.Başkasının dişi atları ile çiftleşmiş,sahibi zarara uğramış.

Abbas:Höööö?( avukatı kulağına yüksek sesle hakimin dediğini tekrarladıktan sonra)Ben ne edeyim sayın Hakimim ben mi dedim bu a….   kodumun atına get de elalemin gancık atlarını kerk diye?(Salonda bir kahkaha patlıyor.Ama  20 yıllık asliye hakimi yine de ciddiyetini bozmuyor)

Hakim:Sözlerine dikkat et,küfür müfür etme,buranın mahkeme olduğunu unutma!...

Abbas:Höööööö?(Gülüşmeler)

Hakim:İfadenden  yeterince dikkatli olmadığın anlaşılıyor.Şimdi senden dünyanın parasını istiyorlar.Ne yapayım ben sana?

Abbas:Sayın hakimim onu da(atı) beni de affedin.Bir eşşeklik etmişiz eşekliğimize verin..(salonda gülüşmeler)Hele bu at,bu hayrını görmediğim at,buna eşşek lafı az gelir bu tam eşşoğlueşşek,ocağıma incir ağacı dikecek hayvan oğlu hayvan!Godoş oğlu godoş!...(Salonda bir kahkaha..Hakim bile belli belirsiz gülümsüyor)

Sonra şahitler dinleniyor.Şahitler Abbasın atını bazen bağlı olarak,bazen de bağlamadan yayılmaya bıraktığını,çitlerin yeterince yüksek olmadığını,Abbası sık sık elinde kızılcık değneği ile at aramaya gittiğini söylüyorlar…

Hakim olsanız ne karar verirdiniz?Gerçi Abbas’ın avukatı güzel bir savunma yaparak tanık ifadelerinin çoğunu çürütüyor.Olayın meydana gelmesinde Abbas’ın hafif kusurlu olduğu anlaşılıyor.Tazminata hükmediyor hakim ama,yarış atlarının sahibinin ummadığı kadar küçük bir meblağa…Atların sahibi avucunu yalıyor,üstüne bir bardak soğuk su içiyor…

ZAVALLI YARIŞ ATLARININ BEŞİNE BİRDEN TECAVÜZ EDEN(BEŞ POSTA ATAN) MENDEBUR BİR HAYVAN GÖRMEK İSTERSENİZ,BU YAZIYA GÖZ ATIN!…

yazık oldu gülizara

  Ulan mendebur hayvan seni,cenabet…münafık!...yok ne diyeceğimi bilemiyorum..Hayvan,hayvan işte!..Bana kalırsa bir yaratık hayvanlık yapmadan ona hayvan denmemeli…Ama senin yaptığın hayvanlık işte…Hayvanlığın dik alası!..Hayvan!...Hay-van!Hayvan oğlu haaayyyvaaannn!!!

  Sen tut,yan bahçedeki çitlerin üstünden atla,saf kan yarış atlarının olduğu çiftliğe gir,beş tane zavallı kısrağa tecavüz et…Bir iki değil,beş!Üstelik de bunlardan biri taymış…Hem de yarışa hazırlanan bir taymış..Saf kan ingiliz..Adı da “Happy Girl”müş…Yani mutlu kız!mutlu kızı mutsuz derbeder ingiliz dulu yaptın lan..Daha onun eti ne?Budu ne?Genç kızlığını yaşatmadan,zavallı bir yetişkin kadın yaptın lan…Tu senin soyuna sopuna!...Tu!Tu!...

   Oğlum senin soyunda sopunda dük var mı kont var mı?Ademden bu yana 72 göbek ırgatsın ulan sen..Senin ne haddine bunca soyu belli,sopu belli,sülalesi aristokrat beş tane hatunu düdüklemek?Küstah!Haddini bilmez!...

    “Happy Girl” gebe kalmasın diye yalvarıyormuş sahibi..Böyle bir facia gerçekleşirse-Allah korusun-bu mutsuz kız bundan sonra yarışamayacağı gibi,senin piçini doğuracağı için soyu sopu da bozulacakmış…Sırf  o azgın zevkin uğruna o kızı da,öbür atları da,sahibini de mutsuz ettin,mutsuz da ne kelime,hayatı zindan ettin onlara lan…Zindan ettin!..

   Yalnız onlara değil,bu trajik olayı duymuş olan bizleri de mutsuz ettin.Utan utan!...

   Tam beş kıza birden..Otomatiğe bağlı gibi yapıyormuşsun.Seni zaptetmeye çalışan seyise de öyle saldırmışsın ki,hem de önündeki aletin,Sezar’ın kılıcı gibiymiş..Yemin ediyormuş seyis “kaçmasam beni de becerecekti”diye…

  Beş posta..Evet otomatiğe bağlamışlar gibi beş posta!..Ulan aylarca biriktirdin mi şerefsiz?Arpan çok fazla mı geldi alçak?...

   Adın belli değilmiş,şimdilik sana “Coşkun” diyorlarmış.Coşkuna kurban ol sen..O bile teker teker beceriyordu kurbanlarını..Coşkun senin yanında melek kalır..Nuri!...Alço!...Egzorsiz!....

   Seni ahırda tutuyorlarmış,ne yapacaklarını da şimdilik bilmiyorlarmış…Bana kalırsa halk oylaması yapılsın..Sucuk mu olacan,köfte mi olacan,yoksa halis muhlis sığır eti diye iç piyasaya mı sürülecen..Hangisini beğenirsin bunlardan?...Dana!....